Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

 Hamt Alla hu Teâlâ’ya mahsustur, yüzbinlerce salat ve selam, iki
cihanın güneşi Hz. Ahmet (sav)’e, aline ve ashabına kıyamete kadar
onun nurlu yolundan gidenlere olsun.

 Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed

Değerli okurlarım! Ayet-i kerimde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kim
bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ebedî kalmak üzere
cehennemdir. Allah ona gazap etmiştir, lânet etmiştir ve çok büyük bir
azap hazırlamıştır.”( Nisâ, 93.

Güzeller güzeli (sav);de  “Kim zarar verirse Allah da ona zarar verir.
Kim insanlara güçlük çıkarırsa, Allah da ona güçlük çıkarır.” (Ebû
Dâvûd,)

Yüce dinimiz İslam, adalet merhamet ve güven dinidir. İslam’ın koruma
altına aldığı değerlerin başında yaşama hakkı gelir. Din, dil, ırk ve
cinsiyet ayrımı olmaksızın bütün insanlar, dinimize göre can
dokunulmazlığına sahiptir.

Âlemlerin Efendisi (sav), Veda Hutbesinde bu gerçeği tüm insanlığa
şöyle ilan etmiştir: “Bu Zilhicce ayınız, bu Mekke şehriniz, bu arefe
gününüz nasıl mukaddes ise, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da
aynı şekilde mukaddestir, dokunulmazdır.” ( Buhârî,)

Hak ve hukuk tanımadan bir insanın canına kıymak, zulümdür. Mağdur ve
yardıma muhtaç durumdaki bir insanın hayatını kurtarmak ise büyük bir
onurdur. Bütün peygamberlerin getirmiş olduğu vahyin değişmez ilkesi
olan bu husus, Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:

“Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması
dışında, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur.
Kim de bir insanı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi
olur.”(Mâide, 32.)

Anne karnında hayat bulduğu andan itibaren ölünceye kadar her can
saygındır. İslam’ın çizdiği hukuki ve ahlaki sınırlara göre, bir
bebek, annesinin hayatını tehlikeye atma gibi tıbbi bir gerekçe
olmadıkça, keyfi sebeplerin kurbanı olarak kürtajla yok edilemez.

Bir kadın, “namus” bahanesine sığınılarak şiddetin gaddar pençesi
altında canından edilemez. “Töremiz böyle emrediyor” diyen koyu bir
cehaletle kan davası güdülemez, hiç kimsenin canına kıyılamaz. Hatta
can öyle bir emanettir ki, bir insan “Bu can benim değil mi?” diyerek
intihara dahi kalkışamaz.

Asla unutulmamalıdır ki, Alla hu Teâlâ Hazelleri insanoğluna
gönderdiği son din, merhamet üzerine kuruludur. Son dinin Peygamberi
Hz. Mustafa (sav), rahmet elçisidir. İslam’da şiddete ve zulme asla
yer yoktur. Şiddet, zamanın silemediği ve yüreğin unutmadığı ağır bir
vicdan yarasıdır. Kadın ya da erkek, çocuk ya da ihtiyar kimin canını
yakarsa yaksın, şiddet apaçık bir zulümdür.

Zulüm ise haramdır. Öfkesine, nefretine ya da cehaletine yenik düşerek
gücünü kullanıp mazlumu ezen kişi zavallıdır. Şefkat ve merhametten
yoksun olanların, hak ve adaletten uzaklaşanların düştüğü çukur ise
zifiri karanlıktır.

Sevgili Peygamberimiz, başta ailesi olmak üzere muhatabı olan bütün
insanlara saygı, şefkat ve nezaketle davranmıştır. Kimseye kaba ve
kırıcı söz söylememiş, Müslümanların da hiçbir şekilde şiddete
başvurmalarına müsaade etmemiştir. Allah Resûlü bir hadis-i
şeriflerinde müminleri şöyle uyarmıştır:

“Kıyamet günü en şiddetli azap görecek kimseler, dünyada insanlara en
çok işkence edenlerdir.” ( İbn Hanbel,)

 Ne hazindir ki karıncayı dahi incitmekten kaçınması beklenen Müslüman
toplumları zaman zaman “Yan baktı! Korna çaldı!” gibi akla hayale
gelmeyen sebeplerle birbirinin canına kast eder oldu.

Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in anlaşmazlıklarda hakem tayin etmeyi ve
barıştan yana olmayı emrettiğini, Peygamberimizin kendi canına
kastedenleri bile pişman olduklarında affettiğini sanki unuttu!
Ailede, okulda, iş yerinde, sokakta sabır ve hoşgörüyle davranması
gereken müminler, bir anlık öfkelerine yenilip birbirini incitir hale
geldi.

Oysa Efendimiz,(sav) aklın değil bileğin gücüne güvenmeyi eleştirmiş
ve şöyle buyurmuştu: “Güçlü kimse, insanları güreşte yenen değildir.
Bilakis güçlü kimse öfke anında kendisine hâkim olandır.”( Buhârî,
Edeb,)

Nefes alıp veren her canlıda Yüce Rabbimizin kudretine şahit olalım.
Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görelim. Elimizle ve dilimizle hiçbir
varlığa zarar vermeyelim.

 “Zarar vermek de yok! Zarara uğramak da yok!” (İbni Mace.)

Şeklindeki nebevi ilkeye uyalım. Sevgiliden bize miras kalan
“güvenilir mümin olma” erdemine sahip çıkalım. Sıkıntımız ve sorunumuz
ne kadar büyük olursa olsun, çözümü asla şiddette aramayalım.

İnsan olmanın şerefine yakışır biçimde konuşalım, dinleyelim,
anlayalım ve anlaşalım. Hele hele Rabbimizin mukaddes saydığı ve
dokunulmaz kıldığı bir cana kıyarak dünyamızı ve ahiretimizi harap
etmeyelim.

“Herkim Cuma günü ve gecesi bana yüz kere salat okursa, Allahu Teâlâ
onun ahiret isteklerinden yetmiş dünya hacetlerinden de otuz olmak
üzere, yüz arzusunu yerine getirir ve size hediyeler geldiği gibi o,
salatlarında kabrime getirecek bir meleği Alla hu Teâlâ görevlendirir.
Şüphesiz benim ölümümden sonraki bilgim hayatımdaki bilgim gibidir.”
(Deylemi)

 Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed