Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Hamt Alla hu Teâlâ’ya mahsustur, yüzbinlerce salat ve selam, iki
cihanın güneşi Hz. Muhammed Mustafa  (sav)’e, aline ve ashabına
kıyamete kadar onun nurlu yolundan gidenlere olsun.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed

Değerli okurlarım! B u fani dünyaya Mevla Teala insanoğlunu imtihan
için gönderdi.

Bugün sizlere yaşanmış çok ilginç bir hadiseyi anlatacağım. Bir fakir
önüne gelene şöyle söylerdi.Kim ne ederse ettiğini elbette
bulur.Sanmaki yanına kalır.. Elbet bir gün ettiğini görür.


Bu fakirin böyle söyleyerek dilenmesine, bu sözlerle yardım istemesine
kızan ve sinirlenen bir kadın, bir tepsi börek yaptı ve böreğin
hamuruna da zehir kattı. Sonra da, bu zehirli böreği biçare fakire
vererek, Al baba dedi..Taze pişirdim afiyetle yersin.

 Hiçbir şeyin farkında olmayan fakir. Allah kabul etsin, niyazı ile
böreği aldı ve torbasına koydu ve şehir dışındaki bir çeşmenin başına
oturarak karnını doyurmaya hazırlandı.


Henüz yemeye başlamamıştı ki, bir asker peyda oldu ve fakirin börek
yemeğe hazırlandığını görerek: Aman baba, dedi. Açlıktan ölüyorum.
Bana, şu börekten biraz verirmisiniz?


İhtiyar fakir bu aç ve yorgun askere ve o kadının kendisine ikram
etiği böreği olduğu gibi ona verdi ve kendisi de torbasından çıkardığı
kuru ekmeği, suda ıslatarak afiyetle yedi.

Bu arada, uzun bir yolculuktan döndüğü anlaşılan asker de, büyük bir
iştahla fakirin kendisine verdiği böreği yedi. Üzerine de, kana kana
bir su içerek, ihtiyara teşekkür ve dualar ederek yoluna devam etti.

 Zavallı asker, henüz evine girmiş ve anasının elini öpmüştü ki,
kendisine müthiş bir sancı arız oldu. Yerlerde kıvranıyor, tırnakları
ile tahtaları söküyordu.

 Senelerden beri hasret kaldığı yavrusuna kavuştuğu an onun bu feci
ızdırabına şahit olan anne, deliye dönmüştü. Ciğerpare yavrusunu
basıyor ve gözyaşları arasında soruyordu.


Ne oldu sana böyle benim güzel evladım, anan yoluna kurban olsun neyin
var? Hastalığın nedir? Talihsiz genç başından geçenleri şöyle
anlatıyordu.

 Hiçbir şeyim yoktu Bir an önce sana kavuşmak için mümkün olan suratla
geliyordum. Kasabanın dışındaki çeşmenin başında bir ihtiyarın yemeye
hazırlandığını gördüm.

Benimde karnım çok acıkmıştı. Kendisinden biraz yiyecek rica ettim. O
iyi kalpli ihtiyar da, önündeki böreğe el sürmeden bana ikram etti ve
kendi kuru ekmeğini yedi.


Ondan ayrılır ayrılmaz böyle sancılandım..Kadın ettiğini bulduğunu
anlamıştı.Şimdi dövünüyordu..Vah Evladım gördünüz mü başıma gelenleri?

Evladımı ben zehirledim. Şu kırılası ellerimle yavrucağımın yiyeceği
böreğin içine zehiri ben kattım. Fakat ne fayda? Fakir dilencinin
dediği çıkmış, eden ettiğini bulmuştu.

 İşte bu kıssa hepimize en büyük ibret levhasıdır. Ne yüce ayet
sahnesidir. Elbet duyana..Sağıra ne? Tabii,görene..Köre ne?

 Allahu Teala,yı bakıp ta görmeyene kör diye hitabe diyor ve burada
“A’ma” olanların, ahirette de “A’ma” olacaklarını işaret buyuruyor.

 Hak ve hakikatten mahrum kalanlar, gördükleri halde ibret almayanlar,
işittikleri halde duymayanlar, akıllarına, gözlerine, kulaklarına asla
güvenmesinler ve benim gözüm var kulağım var, demesinler.

 Hakkı görmeyen gözlere ve Allahu Teala’nın kelamını duymayan
kulaklara, yakın bir gelecekte toprak dolacak ve onlar ebediyen kör ve
sağır kalacaklardır.


Allahu Teala bize hakkı gören bir göz ve hakkı işiten bir kulak, akıl
şuur ve basiret ihsan eylesin. Selam ve dua ile.


“Bir kimse yazdığı bir şeyde, bana da salavât yazarsa, benim ismim o
kitapta (yazılan yerde) kaldığı müddetçe, melekler onun için istiğfar
ederler.” İstiğfar, günahların bağışlanmasını Allahü Teâlâ’dan
istemektir.

“Yeryüzünde dolaşan seyahat eden melekler, ümmetimin selâmını tebliğ
ederler.” “Ümmetimin salevâtı bana hediyedir.

Benim ümmetime hediyem kıyamet günü onlara şefaatimdir.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed