Bismillahirramanirrahim

Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Tealaya sonsuz hamd olsun. Âşıkların gözyaşları adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz.Muhammed Mustafa  (s.a.v.) ‘e âline olsun.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed”

Değerli okurlarım! Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Yalanı iş edinme, çok yalan söyleme. Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Yalancılık çok çirkin bir huydur.

Yalan rûhî bir hastalıktır, Müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir. Çocuklar daha küçükken doğru sözlülüğe alıştırılmalı, yalanın zararları kendilerine anlatılmalıdır.

Cenab-ı Hakk, "Yalan sözden kaçının" (Hac, Suresi. 60)

Diye emrettiği halde basit dünya menfaatleri için yalan söyleyenler vardır. Özellikle yalan yere şahitlik yapmak çok kötü bir davranış ve büyük bir günah sayılmıştır. Gerçek bir Müslüman kendi aleyhinde de olsa, doğru söylemeli ve asla yalana yaklaşmamalıdır.

Allah Teâla şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeğe çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahidiler olun. Velev ki, o şahitliğiniz nefisleriniz yahut ana babanızla yakın akrabanız aleyhine olsun. İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir bulunsun" (Nisa, Suresi.135).

Güzeller güzelide, yalan söylemenin ve yalan şahitlik yapmanın büyük günahlardan olduğunu ısrarla belirtmiştir (Riyazü's-Sâlihîn, III, 138).  Yalanın münafıklık alâmetlerinden olduğunu haber vermiştir (Müslim, İman, 107).
Dinimizde sadece üç yerde yalan söylemeye izin verilmiştir:

1-Zulüm ve haksızlığa uğramış bir adamın can, mal veya namusunun zarar görmekten kurtarılması için;
2-Dargın olan karı-kocayı veya iki kişiyi barıştırmak için. Çünkü Rasûlullah, İnsanlar arasını düzelten, bunun için hayırlı söz söyleyen ve hayırlı söz ulaştıran kimse yalancı değildir"(Müslim,)

3-Harpte düşmanı yenmek için.

Yalanın kötülüğüne gelince, Peygamberimiz (s.a.s.);

Yalan kötülüğe, kötülük Cehennem'e götürür. İnsan yalancılık yapa yapa, nihayet Allah katında yalancılardan yazılır" (Buharî,)
 
 Yalanın en büyük kötülüğü işte budur. Yani, insanı Allah Teâla'nın rızasından uzaklaştırıp Cehennem'e götürmesidir. Ayrıca yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker.
 
Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.
 
Hz. İbn-i Abbas’tan (r.a.) naklen Hz. Muaz b. Cebel (r.a) rivayet ediyor: Bir gün Rasulullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensârdan birinin evine toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Bu esnada dışarıdan bir ses geldi:

Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var, görülecek bir işim var.” Bunun üzerine herkes Rasulullah’ın (s.a.v.) yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük o’ydu. İzin O’ndan çıkacaktı. Efendimiz   (s.a.v.) duruma vâkıf oldu ve:

Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?” buyurdu. Biz hep birden şöyle dedik: En iyi bilen Allah (c.c.) ve Rasulü’dür (s.a.v.).Bunun üzerine Peygamberimiz  (s.a.v.) “O, lâin iblistir. Şeytandır. Allah’ın (c.c.) lâneti onun üzerine olsun” buyurunca hemen Hz. Ömer (r.a.) Ya Rasulallah! Bana izin veriniz onu öldüreyim” dedi. Peygamberimiz bu izni vermedi; Şöyle buyurdu: Dur ya Ömer! Bilmiyor musun ki ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak.” Sonra şöyle buyurdu:

Kapıyı ona açın, gelsin. O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalısınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.” Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani râviden. Şöyle anlattı:

Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki şekli şu: Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor.

At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu. Sonra şöyle bir selâm verdi: Selâm sana ya Muhammed! Selam size ey cemaat-i müslimin. O’nun bu selamına Rasulullah (s.a.v.) şu mukabelede bulundu:

Selâm Allah’ındır ya lâin. Sonra ona şöyle buyurdu: Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş? Şeytan söyle anlattı:
Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.” Efendimiz (s.a.v.) sordu: Nedir o mecburiyet?

Şeytan anlattı: İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:


Allahü Teala sana emir veriyor. Muhammed’e (s.a.v.) gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile O’na gideceksin ve Âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir O’na. Sonra o ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra Allahü Teala buyurdu ki:

Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen seni kül ederim. Rüzgâr savurur. Düşmanların önünde seni rüsvay ederim.’  İşte böyle ya Muhammed (s.a.v.), o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.”

Bundan sonra Efendimiz (s.a.v.) şöyle sordu: “Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir? 

Şeytan şu cevabı verdi: Sensin ya Muhammed (s.a.v.). Allah (c.c.) yaratıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, Senin gibi kim olabilir ki?”  Efendimiz (s.a.v.) “Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?” Şeytan anlattı: “Müttaki bir gence ki varlığını Allah (c.c.) yoluna vermiştir.

Dedi. Sorular devam etti. Yalan: Bilmez misin ya Muhammed (. s.a.v.), –bendedir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse o benim dostumdur.

Her kim yalan yere yemin ederse o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed (s.a.v.), ben Hz. Âdem’e (a.s.) ve Hz. Havva’ya yalan yere Allah (c.c. adına and içtim.

‘Muhakkak ben size nasihat ediyorum’ dedim. Bunu yaparım, çünkü yalan yere yemin gönlümün

eğlencesidir. 
Abdullah İbnu Amir (r.a.) anlatıyor: َّ Bir gün, Allah'ın Elçisi (a.s.), evimizde otururken, annem beni çağırdı ve, “Hele bir gel sana ne vereceğim!” dedi. Resulullah (a.s.) anneme
Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu. Annem, Ona bir hurma vermek istemiştim” deyince, Peygamberimiz (a.s.), dikkat et ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!” buyurdu Buhârî, Edeb, 69--Bu hadiste, çocuk terbiyesinde yalan söylememenin çok önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Peygamberimiz bu yanlışlığı, karşılıklı bir diyalog ve mantık çerçevesi içinde sürdürerek öğretmiştir. Hepimiz biliriz ki yanlış yolda yürüyerek doğru yola çıkılmaz. Hayatımızı doğrular üzerine programlayarak yaptıklarımızla toplum içinde şahsiyetli bir yerimizin olacağını unutmamalıyız. Selam ve dua ile
llahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed