Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla

Bütün hamtlar  Alla hu Teâlâ’ya mahsustur, yüz binlerce salat ve
selam,  Hz. Muhammed (sav)’e, aline ve ashabına olsun.

 Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed

Değerli okurlarım! Yaşadığımız bu fani hayat elbette bir gün son
bulacak, ebedi hayat başlayacak ve herkes bu dünyada yaptığının
karşılığını ahi rette iyi veya kötü hesabını verecektir, her insan hak
ettiği yere gidecektir.

 Ölüm: Ruhun bedenden ayrılması olayı. Ölüm insan varlığı için bir
âlemden diğerine intikal etmektir.  Ölüm yok olmak değildir,  mekan
değiştirmektir fani alemden baki aleme intikal etmesidir.

Ölümün yüzü soğuk kimse ölmek istemiyor, korkunun eceli faydası yok.
ölümü aklımıza bile getirmek istemiyoruz. Bu dünyada misafir
değilmiyiz?

 kelâm bilginlerinin çoğunluğuna göre ruh, suyun yaş ağaca nüfuz
etmesi gibi bedenle iç içe olan latif bir varlıktır.

 Ehlisünnete göre ruh bâkidir, yok olmaz. İslâm bilginleri; Allahu
Teâla Ruhlar öldüklerinde onları vefat ettirir. " (Zümer, 42)

Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine açılmış
olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. ‘Oku kitabını, bugün hesap
sorucu olarak sana nefsin yeter’ denilecektir.(İsrâ, 14)

 İmanın altı esasından biri de ahirete inanmaktır. Ahiret yurdu, bu
dünyada yaptıklarımızın karşılığını bulacağımız yerdir..

Öyle ki artık dünyaya geri dönüş yok; herkes bu dünyadaki amelinin
karşılığını eksiksiz görecektir. Kimseye haksızlık da yapılmayacaktır.

“Her kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını
görecektir. Kim de zerre ağırlığınca kötülük işlerse onun cezasını
görecektir.”( Zilzâl, 7-8.)

Hesap gününde hiçbir şeye itiraz etme hakkımız olmayacaktır. karşımıza
çıkan kendi işledikleriniz den başkası değildir.


Sevgililer sevgilisi de (sav) şöyle buyuruyor:

“Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin
huzurundan bir yere kımıldayamaz:

1-Ömrünü nerede ve nasıl tükettiğinden,

2-Gençliğini ne şekilde yıprattığından,

3-Malını, servetini nereden kazanıp

4-Bildiği ile amel edip etmediğinden.

 5-Nerelere harcadığından, ( Tirmizî,.)

Hayatta hep yüz yüze olduğumuz hâlde bir türlü idrakine varamadığımız
bir gerçek vardır: Ölüm, kefen, tabut, mezar ve ötesi. Oysa
Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde, şöyle buyuruyor.

“Ağız tadını kaçıran, lezzetleri yok eden ölümü çokça
hatırlayın.”(Nesâî,) buyuruyor.

Şöyle geriye dönüp baktığımızda görüyoruz ki zengin-fakir, genç-yaşlı,
iyi-kötü, zalim-mazlum nice insanlar bu dünyadan gelip geçtiler.
Birçoğunun yerinden yurdundan eser bile kalmadı.

Her geçen gün bir sevdiğimiz bizi bırakıp gidiyor. Biz de bir gün
sevdiklerimizi bırakıp gitmek için her an gelmesi muhtemel ecelimizi
bekliyoruz Her insan ölecek yaştadır.

 İstesek de istemesek de doğumla geldiğimiz bu dünyadan ölümle ayrılıp
gideceğiz. Önemli olan Rabbimizin istediği şekilde yaşamak

 “Nerede olursanız olun, sağlam ve güçlendirilmiş kaleler içinde
bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.”(Nisâ ,78.)

“Artık kitap (amel defteri) ortaya konmuştur; suçluların, onda yazılı
olanlardan korkuya kapılmış olarak, ‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış!
Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!’
dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır.
Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.” ( Kehf .49.)

 O’ günün manzarasını yüce Yaratıcının kelâmından dinleyelim:

“Kişinin kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve çocuklarından
kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit,
işte o gün herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. O gün
birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlar, güler sevinirler. O gün
nice yüzler de vardır ki toz toprak içindedir. Onları bir siyahlık
bürür. İşte onlar kâfirlerdir, günaha dalanlardır.”ii(Abese, 33-42.)

İnsan, tabiatı gereği dünyaya noğlunun ölümden hoşlanmamasının, ondan
ürkmesinin en önemli sebebi, dünyaya olan aşırı tamah, ölümün ve
ahiretin unutulup hazırlık yapılmaması, günah ve isyan karanlığında
hakikat ışığının görememesidir.

  Allah Rasûlü (sav)’nün uyarısı çok ağırdır:

“Gaflete dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi
unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve
nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır!”( Tirmizî, )

 Ölüm, Kabir, ahiret ve hesap çoğu zaman aklımıza gelmiyor.

Ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ettiğimiz anlar oluyor.

Günah ve haramlardan uzaklaşıp sevaplara, hayırlara ve iyiliklere
yönelmek için ölümü, ahireti ve hesabı daima hatırda tutmak gerekiyor.
Dünya pazarında hiçbir şey karşılıksız verilmezken, ebedî âlemde vaat
edilen nimetler çalışmadan kazanılır mı?

Mademki ölüm var, ahiret var, hesap var, mizan var, sırat var, cennet
var, cehennem var; Öyleyse ölüme, ahirete ve hesaba hazır olalım!
Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekelim!

 Her gün minarelerden, belediyenin höperlosundan, ölüm ilanı
yapılıyor. Falan oğlu falan vefat etmiştir. Cenazesi, Camiinden
kaldırılacaktır duyurusu bizde bir ürperti, gafletten uyanışımıza
vesile olmuyor mu?  İlmi, makamı, mevkisi, ne olursa olsun, ölen insan
için cenaze oldu diyorlar…

 Ahirette hesaba çekileceğimizi, aklımızdan çıkarmayalım.

 “Ey gökleri ve yeri hakkıyla yaratan! Sen, dünyada da Ahiret’ de
benim velimsin, (gerçek dostumsun) canımı Müslüman olarak al ve beni,
Salih kimseler arasına kat.” (Yusuf ,104)

Rabbim son nefeste iman selameti nasip eylesin.

   Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed