Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle
donatan, Mevla Teâlâ’ya sonsuz hamt olsun. Âşıkların gözyaşları
adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz. Muhammed
(sav) ‘e âline olsun.

“Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed”

Değerli okurlarım! Seyyid: Efendi, bey, Mevla, ileri gelen baş, reis.
Nesebi Hz. Hüseyin (ra) yoluyla Peygamberimiz (sav)'e ulaşan kimseleri
ifade eden Arapça bir sıfat.

Efendimiz (sav), Seyyidu's-Sakaleyn (iki âlemin efendisi),
Seyyidul-En'am “yaratılmışların en büyüğü” Seyyidul-Enbiya “bütün
peygamberlerin efendisi” gibi sıfatlarla vasıflandırılmıştır.

Nebiyi Muhterem (sav)' den nakledilen hadis-i şeriflerde şöyle
buyrulmaktadır: "Ben Âdemoğlunun seyyidiyim" (Ebu Davud,).

Seyyid ve Şerif denilen Kanat’ın en güzeli (sav) torunları
Peygamberimiz (sav) en sevgili ve küçük kızı Hz. Fatımatü’z Zehra (ra)
ile Hz. Ali’nin (ra) çocukları olan Hazreti. Hasan (ra) ve Hazreti.
Hüseyin (ra) isimlerindeki iki oğlunun soyundan gelmişlerdir.

  Bunlardan İmam Hasan’dan (r.a.) gelenlere Şerif ve İmam Hüseyin
(r.a.) evladına da Seyyid denilmiştir.

Bütün İslam memleketlerinde Güzeller Güzeli’ne (sav) hürmeten Seyyid
ve Şerif’lere değer verilmiştir.

 Özellikle Osmanlılar bunlara o kadar değer vermişlerdir ki, bunlar
hürmetine Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere halkından olup
Seyyid ve Şerif olmayanlara dahi son derece değer verilmiştir.

Osmanlı bu hususa o kadar dikkat etmiştir ki, Seyyid ve Şerif’lerin
şecere denilen silsilenamelerini kayıt ve zapt etmekle görevli
“Nekibu’l Eşraf” ismi altında bir müessese meydana getirmiştir.
“Nekibu’l Eşraf” Efendimiz ’in (sav) sülalesi mensuplarının işleriyle
meşgul olan vazife sahibi hakkında kullanılan bir tabirdir.

   Ehl-i Beyt’den olanlara İslamiyet’in her devrinde son derece hürmet
ve saygı gösterilir. Kendilerine ait işlere bakmak üzere içlerinden
biri reis tayin edilirdi.

  “Nekibu’l Eşraf” adını alan bu reis, Hz. peygamber (sav) sülalesi
mensuplarının işlerine bakar, neseplerini kayıt ve rapteder,
doğumlarını ve ölümlerini deftere geçirir, onları anormal işlere
girmekten ve kötü durumlardan alıkoyar, haklarını korur, sülaleden
olan kadınların dengi olmayanlarla evlenmelerini engellerdi.

Osmanlılarda Nakıbul-Eşraflık makamı Yıldırım Bayezid zamanında ortaya
çıkmıştır. Seyyid Ali Netta' b. Muhammed, Nakıbul-Eşraf tayin
olunarak, Osmanlı hudutları içerisinde bulunan Hz. Ali (r.a) evladının
riyaseti ona tevdi edilmiştir.

Seyyid ve şerifler halk arasında "emir" olarak isimlendirilmiş, onları
diğer insanlardan ayıran yeşil sarıklarına da "emir sarık"
denilmiştir. Ey zümreden olan kimseler bir suç işledikleri zaman,
Nakıbul-Eşraf tarafından cezalandırılırlardı.

Seyyid ve şeriflerin kayıtlı olduğu "şecere-i mutayyibe" adındaki
defterler bulunmaktaydı.

Nakıbu'l-Eşraf'ın devlet protokolü içinde önemli bir yeri vardı.
Sonraları devlet düzeninin bozulmaya başlamasıyla birlikte onların,
sahip oldukları imtiyazlar ve muafiyetlerden yararlanmak isteyen
birçok kimse uydurma şecereler ve yalan şahitlerle kendilerini seyyid
veya şerif olarak Nakıbul-Eşraf defterlerine kaydettirmişlerdir.

Mekke, i Mükerreme-de şerif olarak adlandırılan Hazreti. Hasan (ra)
neslinden gelen kimseler tarafından idare edilmiştir. Mekke şerifleri
Abbasîlerin güçlerini yitirmelerinden sonra, sürekli olarak Mısır'daki
Fatımîlere bağımlı kalmak zorunda kalmışlardır.

Osmanlılar zamanında da Mekke'nin idaresi şeriflerin eline bırakılmış
ve Hicaz'ı yarı muhtar bir şekilde idare etmişlerdir. İstanbul'dan
Mekke'ye gönderilen sürre alayları ile şeriflere büyük ikramlarda
bulunulmuştur.

Fatih, Sultan Mehmed Han, İstanbul'u fethettiği zaman Mekke’i Mükereme
şerifine fethi bildiren bir nâme ile hediyeler göndermiş, şerif'e iki
bin, ayarı tam halis altın, Mekke ve Medine'deki seyyid ve şeriflere
ve muhtaç kimselere sarf edilmek üzere yedi bin altın göndermiş ve
onun duasını talep etmiştir.

Mekke'yi Mükerreme’nin 1924 yılında Vahhabiler tarafından işgaline
kadar şerifler Mekke'nin yönetimini ellerinde tutmuşlardır.

Öte taraftan cumhuriyetin kurulmasından sonra, halifeliğin
kaldırılmasıyla diğer birçok dinî müessese ile birlikte
Nakıbul-Eşraflık kurumu da kaldırılmıştır. Yani “Nakibu’l Eşraf”
Rasül-ü Ekrem (sav) hanedanı efradının umumi bir vasisi hükmündeydi.

 Güzellerin en güzeli (sav) hürmeten Osmanlılar bu konuda başka hiçbir
hükümdar ve devlet idaresinin bir örneğini göstermeyeceği
fedakârlıklarda bulunmuşlardır.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed”