Bismillahirrahmanirrahim

Bütün hamtlar ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Kâinat’ın zerresi
adedince, Salât ve selam bütün insanlığın Efendisi, Hz. Muhammed (sav)
‘e âline ve ashabına olsun.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed

Değerli okurlarım! Kutlu Nebi şöyle buyurdu. “Ey insanlar! Karanlık
gece kıtaları gibi fitneler geliyor. Ey insanlar! Siz bana karşı
hiçbir şeyle delil bulamazsınız. Ben ancak Allah (c.c.) kitabı Kur’anı
Kerim-in helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kıldım.

Ey kızım Fatıma ey halam Safiye! Allahu Teala katında makbul olunacak
ameller işleyiniz. Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben, sizi Allah’ın (c.c.)
gazabından kurtaramam.”

Efendimiz (sav) Ensar ile Muhacirlerin kardeşçe geçinmelerini tavsiye
etti. Şöyle buyurdular: “Benim irtihalimi düşünüp telaş
ediyormuşsunuz.

Hiçbir Peygamber ümmeti içinde ebedi kaldı mı ki ben kalayım. Ben Hak
Teala’ya kavuşacağım. Buna hepinizden ziyade layığım. Ben size şefkat
ve merhametliyim. Sizler yine bana kavuşacaksınız.

Bulaşacağımız yer Havz-ı Kevser kenarıdır. Her kim orada benimle
buluşmak isterse elini ve dilini tutsun. Ben haberini aldım, Allahu
Tealaya kavuşuyorum.”

Hz. Aişe (ra) annemiz anlatıyor: Allah Rasulü (sav) benim yanımda
kaldığı bir akşam -ki irtihalinden onüçgün önceydi bana dedi ki: ‘Ya
Aişe! Müsaade edersen bu gece Rabbime ibadet etmek istiyorum.’ Ben
dedim ki ‘Siz öyle istiyorsanız öyle olsun.’ efendimiz (sav)   bir
müddet uyuduktan sonra kalkıp namaza başladı. Bir aralık uyandığımda
Rasulü Ekrem (sav) ibadet yapıyordu. Tekrar dalmışım, uyandığımda yine
devam ediyordu.

Bir ara uyandığımda Rasulü Zişan (sav) cübbesini ve ayakkabılarını
giydi. Ben yorganın altından onu izliyordum. O beni görmüyordu. Kendi
kendime dedim ki ‘Allah Rasulü (sav) bu saatte dışarı çıkmazdı.’ Seher
öncesi Medine’de çok karanlık vardı.

Ben kalkıp onu takip ettim. Baki kabristanına “Medine mezarlığına”
doğru gitti ve durdu. Ellerini kaldırıp dua etmeye başladı. Arkadan
ben onu takip ediyordum. Duasını yaptı ve hızla geri döndü. Ben de
Rasulullah (sav) beni görmesin diye hızlı adımlarla eve giderek
yorganın altına girdim. Allah Rasulü geldi ve içeri girdikten sonra
‘Ya Aişe! Beni niye takip ettin’ dedi.

Ben sesimi çıkarmadım. Aynı şeyi yine tekrar etti. Ben yine sesimi
çıkarmadım. Allah Rasulü ‘Sen mi söyleyeceksin, yoksa Cebrail (as) mi
söylesin?’ dedi. O zaman anladım ki Allah Rasulü (sav) arkadan beni
görmüştü.

Dedi ki ‘Ya Aişe ! Karanlıkta bir şey hissettin mi?’ Ben dedim ki
‘Hissettim ya Rasulallah (sav)! Bir el arkamı sıvazladı.’ Efendimiz
(sav), ‘O’Hz. Cebrail (as)’dı. Dedim ki ‘Ya Rasulallah ! Hz. Cebrail
(as) niye gelmişti?’

Dedi ki: ‘Allahü Teala Hz. Cebrail’i (as) göndermiş, baki
kabristanlığında yatan dostlarıyla vedalaşsın demiş. Onun için
gelmiş.’ Hz. Aişe (ra) annemiz hiçbir şey konuşmuyordu. Allah
Rasulü’nün (sav) alnında boncuk boncuk ter vardı. Bir ara dedi ki ‘Ya
Aişe ! Üşüyorum.’

 Sonra yatağa uzandı. ‘Üzerime bir örtü at’ dedi, ben de bir örtü
attım. ‘Ya Aişe ! Üşüyorum’ dedi. Bir örtü daha attım. Dikkat ettim,
Rasulullah (sav) örtülerin altında titriyor, ağır bir ateş
geçiriyordu. Mübarek başını Hz. Aişe (ra) annemizin göğsüne dayamış,
Hz. Aişe (ra) annemiz hem kendi gözyaşlarını hem de Rasulullah (sav)
terlerini siliyordu.

Başucunda ağlayan Hz. Fatıma’ya (ra) ise Efendimiz (sav) ‘Ağlama
kızım, senin ağlamana meleklerin kalbi dayanmıyor’ dedi.”  Hz. Cebrail
(a.s.) son defa gelip Azrail’in (a.s.) gelmekte olduğunu haber verdi.
Az sonra Azrail (a.s.) geldi. “Ya Rasulallah (sav)! Dünyada kalmak
istersen ziyaret edip gideceğim, Mevla’ya kavuşmak istersen ruhunu
alıp gideceğim” dedi.

Allah Rasulü (sav) Hz. Cebrail’e (a.s.) baktı. Hz. Cebrail (a.s.) “Ya
Rasulallah (sav.)! Göklerde melekler sizi beklemektedirler.”

Bunun üzerine Efendimiz (sav) “Ya Azrail Görevini yerine getir” dedi.
Yanında su kabı vardı. Elini suya batırıp ıslak elle mübarek yüzüne
sürdü.

“Ya Rabbi! Ölüm şiddetine karşı bana kolaylık ver ve canımı tatlılıkla
al” diye dua ediyordu. Mübarek dudaklarından “Lâ ilâhe illallâh”
kelimesi döküldü. Ve ellerini yüzünden kaldırdı, gözlerini semaya
çevirdi,

“Allah’ım! Refiki A’lâ” cümlesini tekrarlaya tekrarlaya Medine-i
Münevvere ’de Hz.  Hz. Aişe (r.anha) annemizin göğsünde olduğu halde
altmış uç yaşında iken mübarek ruhu refiki a’lâya yükseldi.

*Sevgilinin Dünyaya teşrifi pazartesi günü,

*Sevgiliye ilk vahiy pazartesi günü gelmeye başladı.

*Medineyi Münevvvere’ye Hicreti pazartesi günü oldu.

*Sevgilinin ahirete irtihali pazartesi günü oldu.

Miladi takvime göre: 8’ Haziran Allah Rasülü (sav) fani alemden baki
aleme geçişi bir anda nur beldesi Medine-i Münevvere’ye acı bir çığlık
yayıldı. Kadın-erkek, yaşlı-genç, çoluk-çocuk yollara döküldü. Herkes
şaşırmış bir vaziyette ağlaşıyorlardı.

Hz. Osman’ın (r.a.) dili tutulmuş, konuşamıyordu. Hz. Ali (r.a.) bir
duvarın dibine çökmüş, başını iki elinin arasına almış hıçkırarak
ağlıyordu. Şaşkına dönen Hz. Ömer (r.a.) kılıcını çekmiş, sağa sola
koşuyor “Kim Hz. Muhammed (sav) öldü derse onun kafasını keserim” diye
bağırıyordu.

Bu acı haberi duyan Hz. Ebubekir (r.a.) evinden koşarak geldi. Doğruca
Efendimiz’ in (sav) evine gitti, Allah Resulünün (sav) üzerindeki
örtüyü kaldırıp alnından öptü ve “Anam, babam, canım sana feda olsun”
deyip ağlamaya başladı.

Bu sadık dost sevgilinin yanından hiçbir zaman ayrılmamıştı. Ama O’na
da doyamamıştı. Güçlükle toparlanıp mescide gitti. Etrafına
toplananlara

“Muhammed bir peygamberden başka (bir şey) değildir. Ondan evvel daha
nice peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o, ölür yahut öldürülürse
ökçelerinizin üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz? Kim (böyle) iki
ökçesi üzerinde (ardına) dönerse elbette Allah’a hiçbir şeyle zarar
yapmış olmaz. Allaha şükür (ve sebat) edenlere mükâfat verecektir.”

Ayet-i kerimesini okuyarak “İyi biliniz ki Hz. Muhammed (sav) dünyadan
göçmüştür. Onun Rabbi olan Allah ise diridir. Muhammed (sav) ancak
Resul'dür” demiştir.

Bunu duyan Hz. Ömer (r.a.) ilk defa bu ayeti duyuyormuş gibi
toparlanıp kendine geldi. Sevgilinin bu dünyadan ayrıldığına inandı.

Duyar duymaz dizlerinin bağı çözülerek bulunduğu yere yığılıp kaldı.
Hıçkırarak ağlamaya başladı. Âlemlerin Efendisi’nin yıkanma işi
bittikten sonra mübarek cesedi, sedirin üzerine konulmuştu.

Önce erkekler, sonra kadınlar, sonra çocuklar cenaze namazını
kıldılar. Habibullah’ın (sav) hayatında olduğu gibi irtihalinden
sonrada, herkesin imamı olduğu için cenaze namazında kimse imam
olmadı.

Salı’yı, Çarşamba’ya bağlayan gecenin yarısında, Mübarek cesedini
Kabr-i Saadetine Hz. Ali (r.a.), Hz. Fazl (r.a.), Hz. Üsame (r.a.) ve
Hz. Abdurrahman (r.a.) indirdiler.

Mübarek kabirlerini Hz. Ubeyde-İbnül Cerrah ile, Hz.Ebu Talha (r.a.)
kazdılar. Bütün insnoğluna Allahu Teala’nın müjdesini getiren varlık
nurunun mübarek vücudunu toprağa koydular ve üzerini örtüp meydana
çıkan toprak yığınına hayretle baktılar.

Gözler ve gönüller kan ağlıyordu. Hicran oku ciğerleri delmişti. Bütün
sahabelerin gözleri ırmak olmuştu, sanki gökler, yerler, güneş,
yıldızlar, dağlar, taşlar, canlı ve cansız her varlık onlarla beraber
gözyaşı döküyordu.

Çünkü o hicran gecesinin gündüzü yoktu. Hz. Fatma (ra) geldi saygıyla
eğildi. Sonsuzluk nebisinin kabrinden bir avuç toprak aldı. Mübarek
kabrin toprağını doya doya kokladı.

Yüzüne gözüne sürdükten sonra, Hz. Ahmet'in (sav) toprağını koklayanın
hali ne olur.

Ömrünün sonuna kadar güzel kokuları koklamamak, benim üzerime birtakım
belalar döküldü ki, eğer gündüzlerin üzerine dökülseydi gece olurdu.

Rabbim cennette sevgiliye komşu eylesin.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed