Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Teâlâ’ya sonsuz hamt olsun. Âşıkların gözyaşları adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz. Muhammed (sav) ‘e âline olsun.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed.

Değerli okurlarım! Başa gelen felâket, belâ, afet, sıkıntı, ceza gibi olaylar için kullanılan bir terim. Bir musibete uğrayan kimse, ya Allah (c.c.) tarafından imtihan edilmekte veya işlediği bir kötülüğe karşı cezalandırılmaktadır.

Musibet kelimesi Kur'an-ı Kerim'de bu iki anlamda da kullanılmıştır. Kur'an-ı Kerim'de Allah Teâlâ sevdiği mümin kullarına değişik şekiller altında musibetler göndererek onları imtihan ettiğini ve bu musibetlere karşı gösterdikleri sabır ve tevekkül neticesinde de büyük mükâfatlarla mükâfatlandırılacaklarını bildirmektedir.

İnananlar zümresi içerisinde peygamberlerin Allah Teâlâ'ya en yakın kitle oldukları halde, musibetlerin en büyüklerine uğradıkları görülmektedir.

Hz. Nuh (a.s),Hz. İbrahim (a.s), Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa’nın kıssaları bunun örnekleriyle doludur. Ulu'l-azm peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (sav) de Mekke döneminde büyük musibetlere maruz kalmıştır.

O, kavmi tarafından yalanlanmış, işkence görmüş, ölümle tehdit edilmiş, hatta taşa tutulmuştur. Taife gidip halkı Allahu Teâlâ’nın dinine davet ettiği zaman, onlar bir peygambere uymayı reddettikleri gibi köle ve çocuklara onu taşlatmışlardı.

İnsanlığa rahmet olarak gönderilmiş o büyük peygamber, Taiflilerin saldırısından kurtulduktan sonra, ellerini kaldırıp Rabbine şöyle seslenmişti:

Ya Rabbi! Gerçekte benim üzerime çöken bu musibet ve eziyet, şayet senin bana karşı bir gadap ve öfkenden ileri gelmiyorsa, ben buna aldırış etmem ve gönülden tahammül ederim. "

Allah Teâlâ da ona; "Ey Muhammed! Sen de, "azim ve sebat" sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sabret" (Ahkaf Suresi, 35) şeklinde vah yetmiştir.

Allah Teâlâ, hidayet ihsan edip rahmet nuruyla kuşattığı mümin kullarım, bir takım dünyevî zorluklarla imtihan ederek bunu onlar için bir rahmet vesilesi kılmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır:

"Ant olsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet dokunduğu zaman "Mutlaka biz Allah içiniz ve mutlaka O'na döndürüleceğiz" derler, (Bakara, 155-156).

Bu ayetler, her ne şekilde olursa olsun, karşılaşılan bir belâ ve musibet karşısında inanan kimselerin göstermesi gereken tavrı ortaya koymaktadır. Musibete karşı takınılan tavır, aynı zamanda iman ile nifakın arasını ayıran ve münafık tiplerin kalplerindeki nifakı açığa çıkaran bir imtihan aracıdır. Yani imanların musibetle sınanmasıdır.

Münafıklar, Müslümanlar savaşta bir başarısızlığa (musibete) uğradığı zaman onlarla birlik olmadıkları için sevinirler ve bunu kendileri için bir nimet sayarlar. Allah Teâlâ gerçek anlamda nim etlendirenin musibetlere uğrayıp bunlara sabreden kimselerden başkaları olmadığını ve farklı düşünenlerin ise kalplerinde hastalık bulunan tipler olduğunu bildirmektedir:

"Şüphesiz ki içinizden (savaşa çıkmak için) pek ağır davrananlar vardır. Size bir musibet geldiği zaman (onlar) "Allah bana nimet ihsan etti de onlarla beraber olmadım" der" (Nisa Suresi, 72).

Diğer bir musibet de, insanların işledikleri kötü amelleri ve kalplerindeki nifak ve küfürlerinden dolayı muhatap oldukları musibettir. Kur'an-ı Kerîm'de bu anlamda kullanılan musibet kelimesi ile, bu kötülüklere karşı bir cezalandırma kastedilmektedir:

"Başınıza gelen bir musibet kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. O, işlenenlerin birçoğunu da affeder" (Şûra,30).

Münafıkların hallerinden söz edilen başka bir ayette de şöyle buyurulmaktadır: "Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde nice olur halleri..." (Nisa,, 62).

İşlen ilen kötü amellere karşılık ahirette elim Cehennem azabına uğrayanların durumları da musibet olarak nitelendirilmektedir:

"Eğer onlar (Yahudiler) işledikleri günahlar yüzünden başlarına bir musibet geldiği zaman; "Rabbimiz bize Peygamber gönderseydin de biz de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ya" diyecek olmasalardı ”seni göndermezdik” (Kasas 47).

İnsanların başına gelen bütün musibetler Allah Teâlâ'nın izni ve takdiri dâhilinde ortaya çıkmaktadır: "Yeryüzüne ve kendinize inen hiç bir musibet yoktur ki biz onu yapmadan önce Levh-i Mahfuz’da yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu, Allah için çok kolaydır" (Hadîd,,22);

"Allah'ın izni olmadan kulun başına hiç bir musibet gelmez." (Teğâbun, 11).Bu anlamda, ölüm olayı da bir musibet olarak zikredilmektedir: " Veya yolculukta iseniz ve başınıza ölüm musibeti gelmişse." (Maide Suresi,106).

Tövbe ile istiğfar ile affedilmeyen nice günahlar vardı ki, bir musibet ile silinir gider. Günahlardan arındıran musibet bile tatlıdır.

 ”Mümin olan kimseye ağrı yorgunluk, hastalık, keder, iç sıkıntısı, hatta kendisine batan bir diken bile, isabet etmez ki buna karşılık kendi günahlarından bir kısmı af olunmasın.” (Müslim,)

Hz.Aişe annemiz  Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu” Kendisine hastalık ve daha başka neviden bir eza isabet eden hiçbir Müslüman yoktur ki Allahu Teâla bu eza sebebiyle onun günahlarını ağacın kendi yapraklarını dökmesi gibi döker olmasın” (Müslim,)

Bir de, toplum boyutunda kavimlerin helak edilişi musibeti vardır ki bu, azgın bir kavmin kendi elleriyle işledikleri günahları ve aşırı sapıklıkları yüzünden peygamberlerine karşı direnmeleri neticesinde ortaya çıkmaktadır.

Allah Teâlâ, aynı zamanda bu musibetleri diğer toplumlar için birer ibret vesilesi de kılmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de helâk edilişleri ve buna sebep olan durumları tafsilatlı bir şekilde gözler önüne serilen, Nuh, Ad, Semûd, Lût kavimlerinin başlarına gelenler bu tür musibetlerdendir.

Rabbim bizleri her türlü musibet ve felaketlerden muhafaza eylesin. Selam ve dua ile.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed.