Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla

Hamt Alla hu Teâlâ’ya mahsustur, yüz binlerce salat ve selam, iki
cihanın güneşi Hz. Mustafa  (sav)’e, aline ve ashabına kıyamete kadar
onun nurlu yolundan gidenlere olsun.

“Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed”

Değerli okurlarım! Toplum yapısının temeli olan ailenin kurucuları iki
kıymetli varlık.” Ana ve baba” Hazreti Allah insanlardan korunmasını
istediği beş kutsal şeyden biride, neslin devamıdır.

 Neslin devamını Allahu Teâlâ canlıların kabiliyet ve yapılarına göre
belli kanunlara bağlamıştır. Neslini devam ettirebilmek için en büyük
zorluklarla karşılaşan canlı da insanoğludur.  İnsan, canlıların en güçlüsü olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıf olanların başında gelir.

Bazı hayvan yavruları doğumdan hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını gidermeye başlayabildiği hâlde insanoğlu ancak, doğumundan yıllar sonra bu seviyeye gelebilir.  

Neslin devam edebilmesi için bütün bu zorlukları çeken ana
babalardır. Anne, yavrusunu dokuz ay karnında taşır, hamilelik
süresince pek çok güçlükle karşılaşır, hayatî tehlikeleri de göze
alarak çocuğunu dünyaya getirir.  

Hiç bir şeye gücü yetmeyen bebeğini büyütmek için, her tehlikeye göğüs gererek katlanır. Çocuğun ihtiyaçlarını temin etmek için baba yılmadan, usanmadan çalışır, anne yemez yedirir, giymez giydirir. Çocuğun bir yeri ağrısa,
onlar daha fazla rahatsız olurlar.

Çocuklarının rahatını kendi rahatlarına tercih ederler. Bu zahmetli meşgale, değişik safha ve şekillerde olmak üzere yirmi otuz yıl devam eder.
 Hatta ana-babanın çocuğuna gösterdikleri ilgi, alaka karşılıksız
sevgi, şefkat, uzun yıllar sürer gider.

Ana-babaların istek ve arzularını yerine getirmek, onlara karşı
çıkmamak Allahu Teâlâ’nın emridir.  Güzeller güzeli (sav) de "kime iyilik yapayım?" diye üç defa soran bir sahabeye, üç defasında da, "annene" cevabını verdikten sonra dördüncü soruda, babasına iyilik yapması gerektiğini söylemiştir.
 Ana-baba, çocuklarına yeteri kadar iyilik yapmamış olsalar, hatta
bazı zararları dokunmuş olsa da, çocuklar, onlara yine de iyi
davranmak mecburiyetindedir. Çünkü insanlar yaşlandıkça çocuklaşır.

 Çocukluğumuzdaki yanlış ve zararlı davranışlarımızı güler yüzle
karşılayanlar bize muhtaç duruma gelince onlara, bize yaptıkları gibi
iyi davranmamız aynı zamanda bir şükran borcudur.

Peygamberimiz (sav) çok öfkeli bir şekilde üç defa, "Yazıklar olsun o
kimseye " dediğinde Ashab-ı Kiram; "Kimdir o? Ey Allah'ın Resulü! "
diye sorunca; "Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı
hâlde, Cennet'e giremeyip Cehennemi boylayan kimse" der. (Müslim.).

 Bir sahabe; "Ölümlerinden sonra da ebeveynim için yapmam gereken bir
iyilik var mı?" diye sorunca Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:   "Evet, dört haslet vardır: Onlara hayır duada bulunmak ve Allah'tan,
bağışlanmalarını dilemek. Varsa vasiyetlerini yerine getirmek.
Dostlarıyla ilişkiyi devam ettirip ikramda bulunmak. Akrabalarıyla
ilişkiyi devam ettirmek ki, senin bütün akrabaların ancak onlar
vasıtasıyla var olmuştur” (Buhârî,)

Günümüzde öylemi? Yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, aman
evladıma uykusuz kalmasın diye sabahlara kadar onlara ninni söyleyen
uykusuz kalan analar, canım çıksın koca karı, artık sen yaşlandın ben
sana hiçbir şey yapamam diye itilip kakılan horlanan evlatları
tarafından huzur evine götürülüp bırakılan bir daha yanına
uğranılmayan analar, babalar,

 Bizi bin bir sıkıntılarla besleyip büyüten annelerimizin o pamuk
ellerini değil ayağının altını öpmemizi istiyor Sevgililer sevgilisi,

“Cennet anaların ayağı altındadır” Buyurmaktadır.

 Unutmayalım ki bu dünya etme bulma dünyasıdır. Biz anne ve babamıza
nasıl davranıyorsak evlatlarımızda bize aynı davranacaktır.  Yılın bir gününü anneler günü diye kutlamak annelere hakaret olur. Elleri öpülesi analar, senede bir gün mü anılacaklar. Yılın her bir  günü anneler günü olarak kutlanmalıdır.

Gayri Müslimlerin insana karşı bir saygıları yok ki kendi anasına
karşı saygısı olsun. Onlara göre yılda bir defa ziyaret edersen yeter
diyorlar.  Analar günü, babalar günü, öğretmenler günü, diye kutlana günlerin
Müslümanlarla bir ilgisi yoktur.

 Efendimiz (sav) bir Hadis-i Şeriflerinde: “Kim bir kavme benzemeye
özenirse, o da onlardandır.” buyurmuşlar ve bu suretle, Hıristiyanlık
ve kokuşmuş Yahudilik adetlerine özenti duymaya set çekmiş, taklitçiliği adet haline getirenlerin milli ruhunu kaybedip, özendiği o topluluğun mahiyet ve karakterini elde edeceğine işaret buyurmuşlardır.

 “Teşebbüh; taklit etmek, benzemek manalarına gelir. Bu benzeme, inanç
ve itikadı esaslarda olacağı gibi, fikir, söz ve fiilde de olabilir.
Benzeme, küfre olursa, küfür; maiyete olursa, maiyet; hayra ve
güzelliğe olursa makbul ve muteberdir”. (Ebû Dâvûd,)

 Bir Müslüman’ın, yaşayışı, konuşması, gezmesi, ticaret hayatı, ziraat
hayatı, giyim kuşamı, kılık kıyafeti, saçı sakalı, bıyığı, oturup
kalkması, yiyip içmesi, gezip dolaşması, sosyal hayatının her safhası,
İslam dinine göre olmalı.

Uyanalım Müslüman biz Avrupa’nın bayramlarını niye kutluyoruz, onlar
bizim Müslümanların özel gün ve gecelerimizi kutluyor mular? “Hayır”
Müslümanlar onların her davranışlarını giyim kuşamlarını uygulayarak
neden onlara benzemeye özeniliyor?.

Hz. Musa (as) cennetteki komşusu.

Hz. Musa peygamber bir gün cennetteki komşusunu merak eder ve Hz. Allah’a iltica ederek, cennette kendisine kimin komşu olacağını bildirmesini ister.

Allah (c.c.) tarafından bildirilir ki:

 Ey Musa, senin cennetteki komşun falan yerdeki kasaptır.

Hz. Musa (as) doğru o kasaba gider. Kendisine misafir olmak istediğini söyler. Kasap Hz. Musa (as) evine misafir eder. Yemek vakti geldiği zaman kasap Hz. Musa'ya Siz buyurun, benim bir vazifem var, diyerek kalkar, tavanda asılı olan zen bili (sepeti) indirir. Orada küçücük bir canlı bulunmaktadır.

Pişirdiği eti itina ile ona yedirir suyunu da içirir, tekrar zembili yerine asar Sonra Hz Musa (as) yanına gelip oturur.. Hz.M usa (as) bu zembildeki canlının ne olduğunu sorar. Kasapta der ki: - O zembildeki, benim annemdir.

Kendisi yıllardır yatalak hastadır zayıfladı küçücük kaldı. Ben her akşam gelir onun hizmetini yapar, altını temizlerim. Fareler zarar vermesin diye sabahtan işe giderken yukarı kaldırır tavana asarım. Belki karım anneme bakmaz diye de evlenmedim. Hizmetini sadece kendim yapıyorum.

O da bana hep Ya Rabbi benim bu oğlumu cennette Hz. Musa peygambere komşu eyle" diye dua eder. Bunun üzerine Hz. Musa (as) kendisini tanıtır Hz. Allah’ın kendisine bildirdiği müjdeyi açıklar. Kasap bu müjdeye çok sevinir.

Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed”