بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bütün hamtlar ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Kâinat’ın zerresi adedince, Salât ve selam bütün insanlığın Efendisi, Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e âline ve ashabına olsun..

Değerli okurlarım! 
Kainat’ın efendisi (.s.a.v.) nuru, Âdem (.a.s..)  itibaren temiz babalardan ve temiz analardan geçerek gelmiştir. Kur’ân-ı kerîmde Şu’arâ Sûresi 219 âyetinde, “Sen, ya’ni şenin nurun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.” buyurulmaktadır.

Hadîs-i şerîfte de: “Allahü teâlâ insanları yarattı. Beni insanların en iyi kısmından vücûda getirdi. Sonra, bu kısımlarından en iyisini Arabistan’da yetiştirdi. Beni bunlardan vücûda getirdi. Sonra evlerden, ailelerden en iyisini seçip, beni bunlardan meydana getirdi, O hâlde, benim ruhum ve cesedim mahlûkların en iyisidir. Benim silsilem, ecdadım en iyi insanlardır.”buyuruldu.


Yaratılan ilk insan olan Âdem (a.s.) Muhammed (s.a.v.)’in zerresini taşıdığı için alnında onun nuru parlıyordu. Bu zerre Hz. Havva’ya ondan da Şît (a.s.) ve böylece, temiz erkeklerden temiz kadınlara ve temiz kadınlardan temiz erkeklere geçti. Muhammed (a.s.)  nuru da, zerre ile birlikte alınlardan alınlara geçti. Melekler ne zaman Âdem (a.s.) yüzüne baksalar alnında Muhammed (s.a.s.) nurunu görürler ve ona salevât okurlardı. Yani: “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed” derlerdi. Âdem (a.s.) vefât edeceği zaman oğlu Şît (a.s.) dedi. ki; Yavrum! Bu alnında parlayan nur, son peygamber olan Muhammed (s.a.v.) nurudur.


Bu nuru, mü’min, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da böyle vasiyyet et!. Muhammed (s.a.v.) gelinceye kadar, bütün babalar, oğullarına böyle vasiyyet etti. Hepsi bu vasiyyeti yerine getirip, en asil ve en kibar kızlar ile evlendiler. Nur, temiz alınlardan, temiz kadınlardan geçerek sahibine ulaştı. Resûlullahın (s.a.v.) dedelerinden birinin iki oğlu olsa yahut bir kabile iki kola ayrılsa Muhammed (s.a.v.) soyu, en şerefli ve hayırlı olan tarafta bulunurdu.


 Her asırda O’nun dedesi olan zât, yüzündeki nurdan belli olurdu. O’nun nurunu taşıyan seçilmiş bir soy vardı ki, her asırda bu soydan olan zâtın yüzü pek çok güzel ve nurlu olurdu. Bu nûr ile kardeşleri arasında belli olur, içinde bulunduğu kabile başka kabilelerden daha üstün, daha şerefli olurdu. Âdem (a.s.) dan beri evlâttan evlâda geçerek gelen bu nûr İbrahim (s.a.v.) , ondan da oğlu İsmail (s.a.v.)  geçmiştir.


Onun da alnında sabahyıldızı gibi parlayan nur, evlâtlarından Adnan’a, Ondan da (Me’âdd) ve (Nizâr) a intikal etmiştir. Nizâr doğunca babası Me’âdd, oğlunun alnındaki nuru görüp sevinmiş, büyük bir ziyafet vererek böyle oğul için, bu kadar ziyafet az bir şey dediği için oğlunun adı Nizâr (az birşey) kalmıştır. Bundan sonra da nûr oğuldan oğula intikal ederek asıl sahibi sevgili Peygamberimiz Muhammed (s.a.v.) ulaştı.


Peygamberimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîfte şöyle buyurdu: “Ben, Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdü Menaf, Kuseyy, Kilâb, Mürre, Kâ’b, Lüveyy, Gâlib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizâr, Me’âdd, Adnan oğlu Muhammedim. Mensûb olduğum topluluk, ne zaman ikiye ayrılmış ise, Allah beni muhakkak onların en hayırlı olan tarafında bulundurmuştur. Ben câhiliyyet, ahlâksızlıklarından hiçbir şey bulaşmaksızın ana ve babamdan meydana geldim. Ben, Âdemden babama ve anneme gelinceye kadar, hep nikâhlı anne babadan meydana geldim. Ben ana ve baba itibariyle en hayırlınızım.” Başka bir hadîs-i şerîfte de, “Allahü teâlâ, İbrâhimoğullarından İsmail’i seçti.

İsmail oğullarından Kinâneoğullarını seçti. Kinâneoğullarından Kureyşi seçti. Kureyşten Hâşimoğullarını seçti. Hâşimoğullarından Abdülmuttaliboğullarını seçti. Abdülmuttaliboğullarından da beni seçti.” 
buyurdu.

Mevla Teala Güzeller güzeli (.s.a.v.) in şefaatine bizleri nail eylesin.
Yazının devamını bir sonraki yazımızda yayınlayacağız.

Selam ve dua ile