Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla


Biz­le­ri Müs­lü­man ola­rak ya­ra­tan, pey­gam­ber ve sa­ha­be
sev­gi­siy­le do­na­tan, sevgililer sevgilisine gönül vermiş, gönül
ehli Müslümanlarla buluşturan, Hz. Allah’a hamt olsun. Yoluna kurban
olduğumuz hayatına hayran kaldığımız, her şeyinde örnek alma çabasına
girdiğimiz, Âlemlerin efendisine, onun güzide ashabına, onların nurlu
yollarını yol edinmek isteyenlere, salat ve selam olsun,

Âşık­la­rın göz­yaş­la­rı ade­din­ce, de­niz­le­rin dam­la­la­rı
ade­din­de, Salât ve se­lam  iki cihanın güneşi Hz. Mu­ham­med (sav)
'e salat ve selam ol­sun..

Al­la­hum­me sal­li ala Mu­ham­med­'in ve ala ali Mu­ham­med

Değerli okurlarım! Bir ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“De ki: “Rabbim açık ve gizli kötülükleri haram kılmıştır. Günahı ve
haksız yere sınırı aşmayı haram kılmıştır. Hakkında hiçbir delil
indirmediği bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında
bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”(Araf,33.)

Güzeller güzeli (sas) şöyle buyuruyor: “İmanın yetmiş küsür şubesi
vardır... Hayâ da imandan bir şubedir.”(Müslim.)

İslâm ahlâkının en temel kavramlarından biri hayâdır. Bünyesinde
hayatı, huzuru, sağlığı, selamı, dostluğu, rahmeti ve bereketi
barındırır. Hayâ aynı zamanda afet ve beladan salim olmayı çirkin ve
yerilmiş her şeyden uzak durmayı ifade eder.

Hayâ, “Müslüman kişiliğini” tamamlayan en önemli özelliklerdendir.
Hayâ, ahlâklı ve onurlu bir hayatın anahtarıdır. İslâm, fert ve toplum
terbiyesini edep ve hayâ üzerine kurmuştur.

Hayâyı sözden fiiliyata aktarabilen bir insan, hayatın, canlılığın,
dostluğun, barışın, sevginin, adaletin numune-i imtisali olabileceği
gibi ona sahip toplum ise gerçek manada huzur toplumu olacaktır.

Hayânın Allahu Teala hazretlerine insanlara ve kişinin kendine karşı
olmak üzere üç boyutu vardır.  Hz. Allah’a karşı hayâ, O’nun emir ve
yasaklarına uymaktır. İnsanlara karşı hayâ, onları rahatsız edecek her
türlü kötü söz ve davranıştan kaçınmaktır. Kişinin kendine karşı
hayâsı ise, edepli olmaktır.(Hakim,)

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” ( maverdi,)  buyuran
Sevgili Peygamberimiz (sav) edep ve haya timsalidir. Unutmayalım ki
kalp, göz, kulak, dil ve el, hayâlı olmadıkça bunların sahibinin
hayâlı olması mümkün değildir. Kalbin hayâsızlığı nifak, riyadır.

Gözün hayâsızlığı harama nazar edilmesidir. Dilin hayâsızlığı,
tecessüs, gıybet, iftira gibi günahların işlenmesidir. Elin
hayâsızlığı, harama el uzatmaktır. Kulağın hayâsızlığı, harama kulak
vermek, insanların mahremiyetlerine muttali olmaktır. Onların ayıp,
kusur ve hatalarını araştırmak ve bunu toplumla paylaşmaktır. Oysa
“Allah hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir.” (Ebu Davud)

Hayâ, bütün erdemlerin özüdür. Hayâsını kaybeden, hayatını, bir başka
ifadeyle varoluş, yaratılış amacını kaybetmiş demektir. Evet, hayâ,
hayattır. Hayâsızlık ve fuhşiyât ise rezaletin, kötülüğün ve
kokuşmanın, tembellik ve miskinliğin kaynağıdır. Hayâ, insanın
insanlığıdır.

Hayâsızlık ise şehevî arzuların ve nefsin kölesi olarak yaşamanın
tarifidir. Hayâ, insanın Allah, tabiat, eşya ve hemcinsleri karşısında
olması gereken yerin muhafazasıdır.

Hayâsızlık ise isyanın, haddini bilmezliğin ve haksızlığın göstergesidir.

Tarihte, hayâ timsali fert ve toplumların örneği elbette mevcut
olmuştur. Ancak aksi de görülmüştür. Ne yazık ki modern zamanlarda
insanoğlu, bilgi, iletişim ve teknolojide kaydetmiş olduğu büyük
ilerlemeyi edep ve hayâda gösterememiştir.

Maalesef her türlü hayâsızlığı, hiçbir sınır tanımayan bir özgürlük,
özgürleşme ve özgüven adına hem de bütün değerleri hiçe sayan bir
zihniyet bugünün insanına egemen olma sürecindedir.

Günümüzde insanı bir şehvet objesine dönüştürerek hayâsızlığı ve
edepsizliği bir endüstri haline getirenler bu asrın en büyük
hayâsızlarıdır.

 İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde iffet ve namusa tasallut, edep ve
hayâdan yoksunluk, giyim ve kuşamda ölçüsüzlük ve müstehcenlik, yirmi
birinci asırdaki kadar etkin ve planlı bir şekilde yayılmamıştır.

Bu şuursuzluğun temelinde hayâ üzerine bina edilmeyen bir eğitim ve
anlayışın var olduğu açıktır. Ne yazık ki hayâ yoksunu modern
uygarlık, bugün türünün en çirkin örneklerini sergilemektedir.

 Al­la­hum­me sal­li ala Mu­ham­med­'in ve ala ali Mu­ham­med