Ben kendi kendime bu soruyu sorunca ‘’ izlemek ‘’ diye cevaplardım. Ama soruyu başkası sorunca ‘’ izlemek’’ yerine ‘’denize atlayıp yüzmek ‘’ diye cevaplardım, korkak damgası yememek için. Çünkü ben cesaretli olduğumu düşünüyordum ve alt tarafı bir kişilik testine verilmiş cevap yüzünden korkak yakıştırması yapılması beni üzerdi. Cesaretliydim ama denizi izlemeyi seviyordum bir çelişki vardı bu işte, bunun üzerinde uzun uzun düşünürdüm.
Şimdi ise denizi izlemenin gerçek cesaret olduğunu düşünüyorum. Şu an bana sorsalar aynı soruyu hiç çekinmeden ‘’ denizi izlemekten daha çok keyif alıyorum’’ diyebilirim tüm cesaretimle.
Biliyorum ki denize girmek suyun ferahlığını yaşamak iyi geliyor olabilir bunun için denizin bir yudum suyu yeterli olur. Oysa denizi izlemek seni taaa derinlerine ve denizin en son noktasına kadar taşıyabilir. İzlerken o suya daha bir hakimsin. Ama denizin içindeyken o su sana hakim. Denizi izlemek hem güvende olmak hem de büyük cesaret işidir. Onca suyun hakimi olmak kolay değildir.
Ben kendi iç dünyamda bu sorudan yola çıkarak denizi izlemeyi nefsine hakim olup güvende olmaya ve yaratılan her şeyin muazzam güzelliğini hissederek yaşamaya; kendini sulara bırakmayı ise nefsinin isteklerine uyup düşünmeden anlık keyifler için daha güzel olandan mahrum kalmaya ; korkak yakıştırması yapmasınlar diye hissettiğinden başka cevap vermeyi de nefsin oyunu ve şeytanın şerrine benzettim.
İmam Gazali’nin dediği gibi ‘kimyaya sahip olmak altına sahip olmaktan daha hayırlıdır.’ İzlemek altının kimyası gibidir. Yüzmek ise altının kendisi gibi.
Hayırlı ve huzurlu günleriniz olsun..