بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Değerli okurlarım! Yüce dinimiz İslâm, emir ve yasaklarıyla fert ve toplumun dünyevi ve uhrevi huzur ve saadetini hedeflemiş, bu amaçla hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile yapmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme ve eksik tartmayı haram kılmıştır.

Bu hususta Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: " Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar, insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar büyük bir gün, insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?" (Mutaffifun Suresi,1-6)

Mü'min; kazancının helal olmasına, kazanırken de başkasının hakkına tecavüz etmemeye özen göstermeli, yaptığı işi, ibadet şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı ücretin helal olmasına dikkat etmelidir. Güzeller güzeli (s.a.v.) Bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığınına elini daldırmış, eline ıslaklık gelince; "Nedir bu? Diye sormuş, bunun üzerine satıcı yağmur yağmıştı ondan dolayı ıslandı diye cevap verince Peygamberimiz (s.a.v.) Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin? Diye mukabelede bulunduktan sonra:  "Bizi aldatan bizden değildir, hile yapan ve aldatan kimse cehennemdedir."(Müslim, İman,164) Buyurmuşlardır.

 Geçen gün sebze ve meyve almak için hanımla beraber pazara gittik. Pazardan bir şeyler aldık birde üzüm alalım dedim, üzüm satan satıcının tablasının önünde durduk, selam verdim satıcı diğer satıcılar gibi üzümleri semer sırtı gibi tablasına dizmiş. Müşterinin tarafına olan üzümler de bir çürük yok üzümün fiyat listesini de üzümlerin ortasına yerleştirmiş adama dedim ki, üzümlerin önü ve arkasının fiyatları da aynımı adam tabii aynı dedi.

 O zaman benim tarafımdan bana üzüm verirmisin? Dedim üzümcü hemen kaşlarını çattı, sesini yükseltti, sertleşti oradan veremem dedi, neden dedim burası da biraz önce satlık olduğunu söylemiştiniz, adam demezmi orası satılık değil. Ey üzüm satan üzümcü müşteri istediği yerden üzüm alma hakkına sahip, çünkü karşılığında sana üzümün bedeline sağlam para veriyor. Sen müşterine çürük üzüm verip sağlam para alıyorsun, birde üzümü teraziye pat diye bırakıp eksikmi tartıyorsun tamammı diye de bakmıyorsun, bu parayı sen nasıl yiyeceksin dedim.

 Adam sinirlendi, kızdı, bize sağlam tarafında üzüm vermedi, meğer ön tarafa müşteri aldatmak için numunelik lekesizleri dizmiş, kendi tarafına da çürükleri doldurmuş, tart dediğin zaman yarı sağlam yarı çürükleri doldurup birde eksik tartıyor. Hey çürük meyve ve sebzeleri sağlam diye satanlar, eksik tartanlar insanları kandırdığınızı düşünmeyiniz, kendi kendinizi kandırıyorsunuz. İşte size bir üzümcü hadisesi.

Değerli okurlarım! Konumuzla ilgili yaşanmış bir üzümcü hadisesini anlatacağım. Bir Müslüman rüya görür ve rüyasında can çekiştirir ölür, yıkarlar kefenleyip kabre koyarlar, üstünü örterler üzerine”Kur’an-ı Kerim” okurlar ve telkinini de vererek mezarın başından herkes dağılır gider..Adam kabrinin içinde tek başına kalır. Birde bakar ki kabrin sağ tarafından bir kapı açılır ve oradan sorgu melekleri “Münker ve Nekir”  gelir. Kabirden adamı alır karanlık bir yere götürürler, burada dur derler adam durur, birde bakar ki bir tane terazi getirilir terazinin bir köşesinde çok az bir üzüm koyulur ve adam şaşırır adamın karşısına karanlıkta ne olduğu belli olmayan kim olduğunu tanımadığı bir adam gelir. O iki melek ”Nekir ve Münker” melekleri adama derler ki şimdi bu adama üzüm tart. Bu üzüm senin dünyadaki tarttığın terazideki eksik üzümlerin gel. Tart. Sonra beni alıp başka bir yere götürdüler kapkaranlık başka bir yer biraz ileri gittik karşımıza büyük kale kapısı gibi çok büyük kapı çıktı. O iki melek kapıya açıl dedi. Kapıda yavaş yavaş açıldı. Oradan acayip alevlerin içinde insanlar yanıyor yandıkça tekrar Allahu Teala tekrar dan diriltiyor etleri parçalanıyor alevler içinde simsiyah zift gibi akıyor tekrar hayata dönüyorlar yine aynı insan oluyorlar yeter yakmayın bizi diye feryat ediyorlar o insanların feryadı dünya acılarına ve feryatlarına hiç benzemiyordu. Hiç bir insanın yüreği dayanacak feryat değildi.

Oranın feryadı yürekleri yerinden parçalayacak bir feryattı. O ateş dünya ateşinin çok değişiyiydi. Dünya ateşine benzemeyen bir ateşti. Dünyada hiç onun benzerini bile görmedim. Sonra o 2 melek bana dediler ki biz “Münker ve Nekir” melekleriyiz. Şimdi söyle bakalım senin cezanı buraya atarak mı verelim yoksa başka türlümü verelim. Ben öyle bir feryat ettim ki beni buraya atmayın cezamı başka türlü verin tamam dediler beni kapkaranlık boş bir alana götürdüler

 Ayaklarımdan başlayarak benim üzerime acı bir sıcaklık çöktü dayanılmaz acılarla bir anda kaynar su gibi terler dökülüyordu. O dökülen kaynar ter bir anda dizlerime kadar çıktı görünürde ateş yoktu vücuduma gelen o sıcaklık dayanılmaz acı verip beni yakıyordu ben ise dayanılmaz acılar içinde beni yakmayın diye feryat ediyordum. O 2 melek “Nekir ve Münker” yine terazide eksik üzüm koyacak mısın? Diye bana soruyordu. Baktım yine sağ tarafta yine terazi üzerinde az bir üzüm vardı.  Bunu gel bu adama tart dediler. Baktım orda kim olduğunu tanıyamadığım adam terazinin sağ yanında içerisi karanlık adamın kim olduğu bilinmiyordu. Ben o vücudumu saran sıcaklığın acısına dayanamıyor acılar içerisinde feryat ediyordum.

Ne olduğunu bilmediğim beni saran o sıcaklık acısı sanki o adamları yaktıkları cehennemin sıcağına benziyordu. Ne olduğunu anlamadığım sıcaklığına dayanamıyor yandım diye feryat ediyordum. İşin bir tarafıda ben bunları rüyada yaşarken ben o acı feryadı yatağımda gerçekten yapıyor yatağımda çığlık koparıyormuşum. Hanım çığlığıma yataktan fırlamış beni uyandırmak istemiş ne yapmışsa uyandıramamış.

Sonra çocuklar yataklarından kalkıp anne babamıza ne oldu diye korkup ağlamaya başlamışlar. Ben ise dayanılmaz acılar içinde acayip sesler çıkararak feryada devam ediyormuşum, hanım kocama ne oldu diye ağlamaya başlamış. Benim dayanılmaz çığlıklarımı duyan komşular eve akın etmeye başlamışlar, hemen doktora götürelim demişler, şaşkınlık içinde hanımı ve çocukları yatıştırmaya çalışıyormuşlar, bir yandan da beni uyandırmaya çalışıyormuşlar, Hanım bakmış ki ben yatağın içinde sıcaktan yanıyorum, komşulara kocamı kurtarın kocamı sıcak basmış yanıyor, ondan uyanamıyor diyormuş gelen herkesten yardım istiyormuş,

Komşular bu adama ne oldu ateşler içinde yanıyor uyandırıp kurtaralım diyormuşlar, bir yandan da üzerime su döküyormuşlar. Suyun bile benim yanmama hiçbir tesiri olmuyormuş, bütün çabaları boşa geçiyormuş, şaşkına dönmüşler. Komşular beni kurtarmak için yatağımdan kaldırmaya uğraşıyormuşlar bir türlü yatağımdan kaldıramıyormuşlar ne oldu bu adama bu adam ölüyor demişler.

Sonra o iki melek “Nekir ve Münker” O üzerimden o acısına dayanılmaz sıcaklığı yavaş yavaş alıp onu vücudumdan geri çektiler. Onlarda dayanılması imkânsız sıcaklıklardı buharı bütün vücudumu kaplıyor yakıyordu, o sıcaklığı benim vücudumdan aldıktan sonra bir daha “terazide az üzüm satacak mısın diye bana sordular” ben ise bunca acıdan sonra daha satmam dedim. Sonra bana haydi çık git dünyaya ben ise o çektiğim acıların feryadını vücudumdan aldıkları halde feryada devam ediyor dayanılmaz çığlık koparıyordum ve yavaş yavaş uyanmaya başladım. Birde ne göreyim yatağım sular içinde öyle bunalım içindeyim ki gözlerim yarım açılıyordu.

Ölümden dönmüş gibi, yavaştan kendime gelir gibi oluyordum. Evde de çığlık sesleri başımda kalabalık insanlar ve hanımımın hıçkırıkları ne olur kocamı kurtarın kocama bir şeyler oluyor diye hanımımın sesini duyuyor bir türlü kendime gelip toparlanamıyordum sonra hanımım yanıma gelip sana ne oluyor evi kalabalık insan toplandı, feryadını duyan eve geldi hanımımın sözlerini duyuyor cevap vermeye mecalim gelmiyordu. Kendimi ölmüş öbür dünyada görüyordum. Bir yandan da kalabalığı görürken bir anlam veremiyor ken ter içinde onların yüzüne bakıyor konuşamıyordum komşular toplanıp beni kendime getirmek için zorla yataktan dışarı çıkardılar. Sana ne oldu böyle ölmüş gibi duruyorsun onların yataktan kaldırmasıyla, birde ne görsünler başımdan aşağı ter su gibi boşanıyor benim halime şaşıran komşular senin vücudundaki siyahlıklar ne böyle sen genç bir adamdın nasıl oldu bir gecede birden ihtiyarladın. Yüzün kırışmış, saçların bembeyaz olmuş onların öyle demesiyle, biraz daha kendime geldim, Bana ayna verdiler aynaya baktım doğru çıktı.

Ben saçları simsiyah olan 25 yaşında bir adamdım şimdi 90 yaşında görünüyorum. Bütün saçlarım bembeyaz olmuş siyah bir tüy bile kalmamıştı. Yüzüm kırışmış adeta çökmüşüm yaşlanmıştım evdeki insanları görünce ölmediğimi dünyaya geri gönderildiğimi anladım ve kendimi toparlayarak hanımıma ve çocuklarıma baktım. Hanımım çocuklar ve eve gelen o insanlarda şaşkındı. Bende onların şaşkınlıklarını gidermek için başımdan geçen olayları anlattım.

Şu an ismimi vermiyorum kendimi gizliyor hüzünlü acı içinde hayatımı sürdürüyor her işimde kılı 40 yarıp ölçüde tartıda çok dikkat ediyorum beni görmek isteyenler gelsin görsünler, 7 senedir yaşıyorum 7 senedir o acıları ben yine yaşıyorum. Ben üzüm satıcısıydım üzüm satarken eksik tartıyordum. Şu anda yüzümün ve vücudumun çoğu yerinde simsiyah yanıklar var. Ben bu rüyamı sizlerle ibret olsun diye paylaşıyorum.