Bismillahirrahmanirrahim

Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Tealaya sonsuz hamd olsun. Âşıkların gözyaşları adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve Selam sevgililer sevgilisine olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed
Değerli okurlarım! İnsanların çalışarak elde ettiği pek çok makam, mevki ve unvan vardır.
 
Bir de, Kur’an’ı Kerim’in ifadesiyle, insanların, Allahu Teala yolunda canlarını ve mallarını cennet karşılığında satarak elde ettikleri şehitlik ve gazilik makamı vardır.
 
Güzeller güzeli (sav), hadislerinde gazi kelimesini ‘Allah yolunda savaşanlar’ anlamında kullanmıştır. gazi; Allahu Teala yolunda, din uğrunda savaşan mücahide denir.
 
Şanlı tarihimizde, ecdadımızın gazilik geleneğini başarı ile devam ettirdiğini görüyoruz. Ecdadımız, savaşta başarı kazanan kumandanlara ve hükümdarlara şeref unvanı olarak gazi ismini vermişlerdir.
 
Anadolu’daki uç beylikleri gazilik teşkilatından doğmuştur. Osmanlılar bütün askerlerine ‘guzat-ı İslam’ İslam’ın gazileri demişlerdir..
 
Bu üstün inanç ve asil duygu sebebiyle ölürsem şehit kalırsam gazi düşüncesi Müslümanlarda yerleşmiştir.                        
 
Bir Kıbrıs Gazisi anlatıyor. Düşman bir saatlik çatışma neticesinde imha edilip o günkü hareket son bulunca şehitlerimizi seyyar karargâhımıza taşıdık.
 
Sımsıcak kanları hala haki renkli elbiseye yayılmaya devam ediyor.
 
Karargâha geldiğimizde bölük komutanımız, şehit olan askerlerin kimliklerini tespit ederken, birinin göğüs cebinden çıkan nota dikkat kesiliyor.
 
Ne okuduğunu bilmiyoruz tabi. Ama komutanın gözlerinin yaşarmasından içli bir şey yazılı olduğunu anlıyoruz.
 
Bir şeyler mırıldanan komutan, bize dönüp soruyor:
 
“Kayserili falanca asker kim?”
 
Hiç birimizden cevap çıkmıyor. Demek ki o arkadaşımız da şehit.
 
Fakat hatırlanıyor hemen. Geride üç şehit daha var. “Acaba onlardan biri mi?” diye baktığımızda tahminimizin doğruluğunu anlıyoruz.
 
Komutanın sorduğu Kayserili arkadaşımızda şehit olmuştur.
 
Hadiseyi öğrenen komutan, sanki bir bildiği varmış gibi o askerinde cebine bakıyor.
 
Onunda aynı şekilde cebinde bir not bıraktığı belli.
 
Biz bu ufak notların ne olduğunu merak ederken, Kayserili arkadaşımızın cebinden çıkan notu okuyan komutanımız acayip bir renk alıyor.
 
Peşinden şehidin kanlı cesedine sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
 
Sonra komutanımızın dudaklarından dökülmeğe başlıyor kendisini ağlatan sebep:
 
“Arkadaşlar! Sizlere moral vermesi ve maneviyatımızın kuvvetlenmesi bakımından, şu anda aramızdan şehadet şerbetiyle ayrılan iki arkadaşımızın sırrını açıklıyorum.
 
Çünkü ikisi de sadece bana yazılmış not.”
 
Hepimiz pür dikkat dinliyoruz.
 
“Az önce cebinden çıkan notu okuduğum Yozgatlı arkadaşımız
 
‘Komutanım!
 
Bu sırrımı size söylüyorum! Eğer şehit olursam Kayseri’li falanca arkadaşımdan borç aldığım 20 lirayı ödeyebilir misiniz?
 
Ahir ete borçlu gitmek istemiyorum.’ Benim için bundan daha şerefli bir görev olur muydu?
 
Bir şehit askerimin borcunu ödeyecek ve bahtiyar olacaktım.
 
O bakımdan ismi geçen alacaklının kim olduğunu sordum size. Maalesef o asil arkadaşımızda şehit olmuştu.
 
Merak ederek onun da cebine baktım. İşte size o arkadaşınızın notunu da okuyorum:
 
‘Komutanım, Yozgatlı falanca arkadaşımın bana olan borcunu helal ettiğimi mahcup olur diye söyleyemedim.
 
Eğer şehit olursam bana olan borcunu ödeyemedim diye üzülmesin.
Siz ona, hakkımı helal ettiğimi söyleyebilir misiniz?’
 
”Bu sözleri zaten büyük bir gayretle zar zor okuyan komutanımız, tekrar ağlamaya başlamıştı. (Yeşilay dergisi )
 
İşte bu Kur’an-ı Kerim’in verdiği ahlaktır. Şehit olurken bile kul hakkını düşünecek kadar ince ve zarif düşünce ancak Kur’an yolu ile kazanılır.
 
Allahu Teala yönelmekten başka çaremiz var mı? İşte İlahi hüküm:
 
“Allah (c.c.) yolunda öldürülenlere (şehitlere) ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz onu hissedemez, anlayamazsınız.” (Bakara suresi. 54.)
 
Kur’anı Kerim ahlakı ile ahlaklanan insanların, her halleri fazilettir.
 
Sözleri, özleri bir ve gönülleri Hakka çevrilmiştir.
 
Mehmet Akif Ersoy’da şöyle der.
 
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar,
 
O rükû olmazsa, dünyada eğilmez başlar.
 
Vurulup alnından tertemiz yatıyor,
 
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.
 
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
 
Sana aguşunu açmış duruyor peygamber.
 
Bir Hadisi Şerif:
 
Mümin koku satan kimse gibidir. Yanında Otursan için açılır. 


Onunla gezsen veya ortak iş yapsan faydasını görürsün.


Onun her işi faydalıdır..


Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed