بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Bütün hamtlar ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Kâinat’ın zerresi adedince, salât ve selam bütün insanlığın Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) âline ashabına olsun.

وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَان مَسْؤُولاً

Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü söz (veren, sözünden) sorumludur.

Değerli okurlarım! Ahde vefa: İslamiyet;, akitlere riayeti imanın gereği kabul eder, anlaşmalara riayet etmeyi, gerekenleri yerine getirmeyi, sözünün erleri olmayı emreder

Öyle ise ahd nedir? Ahd: Vaad etme, misak ve vasiyet anlamındadır. İki taraf arasında yapılan sözleşmelere, yapılan mukaveleye de ahd denir. Ahd yapmanın yani ahitleşmenin insanlar arasında inşa edilen biçimine “muâhede” denir

Dinimizin fert ve toplum huzurunu sağlamaya yönelik getirdiği prensiplerden birisi de ahde vefadır. Ahde vefa, sözünde durmak; yaptığı anlaşmaya sadık kalmak, özünde ve sözünde doğru olmak demektir. Vefa, Hak ve halk katında büyük bir erdemdir. Sözünde durmamak, Müslüman yakışmayan bir davranıştır. Sürekli yalan söyleyen, verdiği sözleri yerine getirmeyen kimse, insanların kendisine olan güvenlerini yitirir; sevilmeyen, daima kuşku ile bakılan birisi olur. Ahde vefasızlık yapan insanın en büyük saygısızlığı kendisinedir.

 

Kişinin verdiği söze gösterdiği sadakat, kendisine olan saygısını gösterir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) verilen sözün yerine getirilmesinde “muhatabın Müslüman veya düşman olup olmamasına bakmamıştır”. Her ne pahasına olursa olsun düşmanlarıyla dahi yaptığı anlaşmaya sadık kalmış, aykırı hareket etmemiştir.

 

Ahde vefa, önce insanın yaratanına verdiği sözü tutmasıdır. Elest Bezmi’nde Allah Tealâ ile ruhlar arasında bir sözleşme yapılmıştır. Cenab-ı Hak, Hz. Âdem (a.s.)'ın sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Ve onlara hitaben: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiş, “(Onlar da) evet Rabbimizsin şahidiz, demişlerdir.” A'raf Suresi.172)

Böylece insan ruhu, Allah'ın terbiye ve emanetini kabul edip emirlerini yerine getirmeyi taahhüt etmiştir.

Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, demedim mi? ve bana kulluk ediniz, doğru yol budur, demedim mi?” Yâsîn Suresi. 60-61)

 

“Kim ahdini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse, Allah ona büyük bir mükâfat verecektir  Fetih Suresi. 10) “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâad ettiklerimi vereyim  Bakara Suresi. 40)  ayetleri de bize bu sözleşmeyi hatırlatmaktadır. Rabbine karşı vefa gösteren kişi, Rabbine verdiği söz gereği insanlara karşı da vefa göstermek zorundadır. Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim'de “.

 

وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلاَ تَنْقُضُوا اْلاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً اِنَّ اللهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ

Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir. (Nahl Suresi.16)

اِنَّ الَّذينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَليلًا اُولئِكَ لَاخَلَاقَ لَهُمْ فِ الْاخِرَةِ وَلَايُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيمَةِ وَلَا يُزَكّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَليمٌ

“Şüphesiz, Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir Onlar için elem dolu bir azap vardır ” (Al-i İmrân, Suresi.77 )

Ayetlerden anlaşıldığına göre, antlaşma yapan taraflar arasındaki güç dengesi ne olursa olsun, temel ahlâkî ilke, verilen sözün mutlaka yerine getirilmesidir Kendinden güçlü olana verilen sözü yerine getirip, zayıf olana verilen söze riayet etmemek, ahlaksızca bir tutumdur.. Efendimiz (s.a.v.) de münafıkların niteliklerini şöyle bildirmişlerdir: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, Söz verince sözünde durmaz, Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder."(Buhari. İman.)

Abdullah İbnu Ebi'l-Hamsa (r.a.) anlatıyor: "Resulullah (s.a.v.)'a daha (peygamberlik) gelmezden önce bir şey satın almıştım O alışverişten ona hâlâ bir miktar (borç) bakiyesi kalmıştı. Ben o kalanı, kendisine yerinde vermeyi vaat ettim Ama bunu unuttum “Üç gün” geçtikten sonra hatırladım, geldiğimde o hâlâ (sözleştiğimiz) yerindeydi "Ey genç bana meşakkat verdin, ben üç gündür burada seni bekliyorum!" buyurdular "[Ebu Davud, Edeb.]

Her konuda olduğu gibi, ahde vefada da tüm insanlık için örnek olan Peygamberimizin şu hareketi her türlü takdirin üstünde olsa gerektir..Hicretin 6 yılında (M 628) Allah Resulü (s.a.v.) ile beş yüz kadar ashabı, hac maksadıyla, yola çıkmıştı Yanlarında sadece basit birer kılıç vardı Muharebe ve mücadele yapmayı düşünmemişlerdi Müslümanlar ihramlarına bürünmüş haldeHudeybiye’ye kadar gelmişlerdi Müşrikler, Müslümanları Mekke’ye sokmamak için diretmişler,burada müşriklerle bir antlaşma yapılmıştı

Bu antlaşmaya göre: "Müşriklerden Müslümanların saflarına geçecek erkekler iade edilecek " Müslüman olmuş ve Resûlullah'a iltica etmiş her erkek kâfirlere iade edilecekti Efendimiz (s.a.v.) "Bu olmaz!" dedi Kâfirlerin heyetinin başı Süheyl ise: "Bu olmazsa anlaşma da olmaz Kılıçlarımızla üzerinize geliriz" diyerek diretti Allah Resûlü (s.a.v.) ısrar edince, Süheyl"de direnerek "Ben imza atmıyorum" dedi Kâinat’ın Sultanı (s.a.v.) zahirde çok ağır olan bu maddeyi kabul etti

Henüz müzakere bitmiş va fakat antlaşma yazılmamış, yürürlüğe girmemişti. Tam bu sırada oraya Süheyl'in oğlu Cendel geldi 17-18 yaşlarında bir genç… Daha yeni Müslüman olmuş, fakat babası Süheyl ona en büyük darbeyi vurmuş, hapse atmış, ellerine ayaklarına zincir vurmuş, ellerli ayakları bağlı genç, yatmış olduğu hapishaneden bin bir güçlükle kurtulup, kanlar içinde ve ayağındaki zincirlerin şakırtısıyla kendini Allah Resulü'nün huzuruna attı "Merhamet Ya Resûlallah!" dedi.

 Vücudundaki mızrak, zincir, kırbaç, sopa yaralarını gösterdi Allah Resûlü: "Ahitname daha imzalanmamıştır. Ben bunu alıkoyacağım" deyince, Süheyl karşı çıktı "Gördün mü Ya Muhammed! Anlaşmamıza göre Oğlumu bana teslim edeceksin!" dedi Ne yapacak şimdi ufkun peygamberi… Bir söz vermişti, sözünden dönsün mü?

Peygamberimiz (s.a.v.) içi kan ağlıyor, vermek istemiyor, ama bir anlaşma var "Ya Cendel, ne yazık ki seni iade etmemiz gerekiyor ” babası oğlunun yakasından tutmuş, çekiyor, çekiyor. Cendel kafasını öbür tarafa çevirmiş, peygamberimizin yüzüne bakıyor. Ya Resulallah, beni geri mi gönderiyorsun?Ümitlenmiştim, bana sahip çıkacaksın zannediyordum. Beni babamın, bu azgın insanların yanına mı gönderiyorsun, Ya Resûlallah, ben bu ümitlerle zincirlerimi kırmamıştım, bu ümitlerle kapıyı yarıklamamıştım diyor ve ağlıyordu Hz Peygamber (s.a.v.) ne yapayım ben antlaşama yaptım Antlaşma yaptığımdan dolayı geri gönderiyorum. Mecburum Demek antlaşma yaptın Ya Resûlallah,Sen mi git diyorsun gideceğim Yeter ki sen de gideceğim, Öl de öleceğim…

Pekâlâ, Cendel git! Allah seni ve seninle beraber bütün mazlumları kurtaracak. İslâm'ın atisi (geleceği) için benim böyle hareket etmem lâzım" dedi.. İşte ahde vefa örneği,, Peygamberimiz (s.a.v.) Hz Ali (r.a.)’nin dediği gibi“İnsanların en doğru sözlüsü ve ahdine en vefalısı idi ”  O halde biz de yalan ve iftiradan, verdiğimiz sözü tutmamaktan, emanete hiyânet etmekten son derece sakınalım, Yerine getiremeyeceğimiz ve tutamayacağımız söz ve vaatleri kimseye vermeyelim. Allahu Teâlâ bizleri yalandan kaçınan, sözünde duran, emanete riayet eden kullarından eylesin. Rabbime emanet olunuz.