Süreç nasıl başladı?


Türkiye’de 70’li yıllar ile 12 Eylül 1980 arası dönem sokak çatışmalarının, gruplaşmaların, siyasi istikrarsızlığın, ekonomik dibe vuruşun, yoksulluğun, faili meçhullerin, suikastlerin ve kitlesel ölümlerin yaşandığı karanlık yıllardı.


Neredeyse her gün ülkenin başka bir yerinden ölüm haberleri geliyordu. Sağ ve sol gruplar silahlanmış, belli mahalle, köy ve kasabaları kendileri için “kurtarılmış bölge” ilan edip bu bölgeler üzerinden örgütlenme ve propaganda çalışmaları yürütüyorlardı. Artık sokakta polis değil, “kurtarılmiş bölgeler”in silahlı sağ ya da sol militanları kimlik soruyordu. Kendilerinden olmayan kim varsa fişleniyor, baskı altına alınıyordu. Öyle ki ülkede tarafsız kalmak neredeyse imkansızlaşmıştı.


Öyle ki solun “kurtarılmış bölge”lerinde yaşayanlar sağın “kurtarılmış bölgeleri”nde giremiyordu. Ya da tam tersi. Ülke adeta bıçakla ikiye yarılmıştı. Kahvehaneler, bakkal dükanları, berberler ve hatta okullar bile ayrılmıştı. Lise ve üniversitelerde silahlı - silahsız çatışmalar ve boykotlar nedeniyle eğitim öğretim sürekli aksıyordu.


Son olarak Ordu Fatsa’da Terzi Fikri adıyla anılan Fikri Sönmez önderliğinde kurulan “sosyalist belediye” de ordunun bir hayli dikkatini çekti. Buna derhal müdahale edilse de Fatsa olayı darbeyi tetikleyen önemli bir dönemeçti.


Kitle katliamları ve suikastler de ardı ardına geliyordu; Maraş ve Çorum olayları, 7 TİP mensubu öğrencinin öldürülmesi, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’ndeki 7 öğrencinin öldürülmesi olayı, 1 Mayıs 1977’de Taksim’de yaşananlar ve 34 kişinin ölmesi, akademisyen Bedrettin Cömert, akademisyen Fikret Ünsal, gazeteci Abdi İpekçi, akademisyen Cavir Orhan Tütengil, yazar - radyocu Ümit Kaftancıoğlu, tarihçi yazar Server Tanilli, TİP’li siyasetçi Ceyhun Can, Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, AP İstanbul eski milletvekili İlhan Egemen Darendeoğlu, akademisyen ümit Doğançay, MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köseoğlu, Eski Başbakan Nihat Erm, DİSK Genel Başkanı Kemal Türker suikastleri... Polis artık sokaklara hakim olamıyor, ülke giderek kontrolden çıkıyordu. Kimse güvende değil, kimse kimseye güvenemiyordu. Son olarak Necmettin Erbakan öncülüğünde Konya’da yapılan Kudüs Mitingi 12 Eylül’e giden kilometre taşlarından sonuncusunu teşkil ediyordu. İddiaya göre mitinge katılanlar İstiklal Marşı okunduğu esnada yere oturdular ve İstiklal Marşı’nı yuhaladılar.

 

Bütün bunlar olup biterken ülkede ciddi bir ekonomik kriz de halka zor günler yaşatıyordu. Ekmek kuyruğu, gaz kuyruğu, tüp kuyruğu, işsizlik, dış borç, iç borç, yoksulluk, enflasyon... derken bir başka çıkmaz da ekonomi kanadında kendini göstermeye başladı.


Ülkede süregiden siyasi istikrasızlık da bir başka kör düğüm oluşturuyordu. Bir türlü seçilemeyen cumhurbaşkanı, ardı ardına yıkılıp kurulan hükumetler krizi derinleştiriyordu.


12 Eylül sabahı


Ülkede bunlar süregiderken 12 Eylül 1980 sabaha karşı askeri darbe gerçekleşti. Hükumet feshedildi ve Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ile Necmettin Erbakan bir nevi sürgün edildiler. Demirel ve Ecevit Hamzaköy Gelibolu’ya gönderilirken, Erbakan ve Türkeş İzmir Uzunada’ya gönderildiler.


Yönetime el koyan Kenan Evren yönetimindeki ordu üleknin tek yetkili ve karar alma mercii oldu. Ve bu durum 1983 genel seçimlerine kadar devam etti.


Bu dönemde Evren’in başında yer aldığı Milli Güvenlik Konseyi tarafından 1982 Anayasası hazırlandı ve halk oylamasına sunuldu. Oylama yüzde 91.37 evet, yüzde 8.63 hayır ile sonuçlandı. Aynı oylamada Kenan Evren de Cumhurbaşkanı seçildi.

Bilanço


1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

7 bin kişi için idam cezası istendi.

517 kişiye idam cezası verildi.

Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).

İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.

71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.

388 bin kişiye pasaport verilmedi.

30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti.

300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

31 gazeteci cezaevine girdi.

300 gazeteci saldırıya uğradı.

3 gazeteci silahla öldürüldü.

Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

39 ton gazete ve dergi imha edildi.

Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

14 kişi açlık grevinde öldü.

16 kişi kaçarken vuruldu.

95 kişi çatışmada öldü.

73 kişiye doğal ölüm raporu verildi.

43 kişinin intihar ettiği bildirildi

 

Ya sonrası?

12 Eylül rejimi fiilen 1983’te sona erse de 12 Eylül’ün siyaset, ekonomi, kültür, eğitim toplumsal psikoloji üzerindeki etkileri bir türlü bitmedi. Darbeyi yapan generaller  herhangi bir ceza almadı, 82 Anayasası hala yürürlükte. Üniversiteler YÖK ile yönetilmeye başlandı. Sıkıyönetimin tamamen kaldırılmasıysa 1987’yi buldu.

 

12 Eylül üzerine

12 Eylül hakkında çok şey yazılıp söylendi. Kimilerine göre darbe ülkenin kaostan çıkması için zorunlu bir yoldu. Kimilerine göreyse bu, tamamen faşizan kabul edilemez bir yöntemdi.

Bir başka görüşe göreyse tüm dünyanın neoliberal politikalara evrildiği bir dönemde Türkiye’nin mevcut haliyle bunu yapması mümkün değildi. Bu yüzden darbe de A.B.D politikaları çerçevesinde gerçekleşti. Devamla darbe sonrası kurulan ilk sivil hükumet (ANAP – Özal) tarafından alınan ve serbest piyasa ekonomisini öngören 24 Ocak kararları da bunun en somut ispatıydı.