Bismillahirrahmanirrahim.

Bizleri Müslüman olarak yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Tealaya sonsuz hamd olsun. Âşıkların gözyaşları adedince, denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa  (s.a.v.) ‘e âline olsun.

 Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed

Değerli okurlarım! İslam, dini evlenip yuva kurmayı teşvik etmiştir. Sadece teşvik etmekle kalmamış evliliği kolaylaştırıcı tedbirler de almış, kimlerle evlenilip evlenilemeyeceğini açıklamış, hangi özelliklere sahip bir eşle evlenildiğinde mutlu bir evlilik hayatı yaşanabileceğine dikkatleri çekmiştir.

Evlilik sonrasında da eşlerin birbirlerine karşı hak ve sorumluluklarını açıklayarak karı-kocanın evlilik hayatlarında mutlu olmanın yollarını göstermiştir.

Aile reisliğini adilane yapmak: Erkek, üstlendiği büyük sorumluluğun bir karşılığı olmak üzere aile reisliği makamına oturur. Çünkü o, bedenen daha kuvvetlidir ve aileyi idare etmek için daha güçlüdür. Kadın, kutsal bir varlıktır.

İslam dininde ayrı bir yeri vardır. Tıpkı gonca gibidir, çiçek gibidir, gül gibidir; gül, yakıcı güneşe, rüzgâra ve kasırgaya dayanamadığı gibi kadın da, ağır ve yıpratıcı sorumluluklara dayanamaz. Allahu Teâlâ: Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor..

 “Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. O sebeple ki, Allah onlardan kimini bazı hususlarda, kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcama yapmakta, infak etmektedirler…” (Nisa suresi: 34) 

İslâm’da aile birliği kocanın hâkimiyetine dayandırılmıştır. Ayet-i kerime, ailede erkeğin reisliğini esas kılmıştır. Ama bunu nafaka temin etme sebebine bağlamıştır. Nafakanın temini itaati gerektiren bir hukuk getirmektedir.

Erkek, her ne kadar ailenin reisi ise de, gelişigüzel emir ve yasaklamada bulunmaktan sakınmalıdır; eşinin ve çocuklarının görüşlerini dikkate almalı, hanımını ve çocuklarını karşısına alarak onlarla sohbet etmeli, istişare yapmalı, bizim âdetimiz töremiz diye islamda olmayan gelenek ve görenekleri eşine uygulamamalı.Anne ve babamızın, çevremizin yaptığı yanlışları yapmak zorunda değiliz..

Her şeyiyle bizlere en güzel örnek olan Kâinat’ın efendisi (s.a.v.) hanımlarıyla nasıl bir hayat yaşamış hanımlarıyla şakalaşmış, onları sıkıntılı gördüğünde onları teselli etmiş, hatta Efendimiz (s.a.v.) Hz.Aişe annemizle koşu yarışı bile yapmış. İşte örnek ve ölçü budurAyrıcaAllah Rasülü (s.a.v.) de, hanımlarıyla istişare yapardı ve ümmetin ede tavsiye buyururdu.  

Onlarla sohbet etmeli, onlara da ayrı bir zaman ayırmalı, çocuklarına ve hanımına da o güveni ve sevgiyi vermeli, sevgisini de hanımına şifai olarkta söylemeli, hanımı bilmeli ki, kocam beni her şeyden fazla seviyor, sözlerimi ciddiye alıyor. Karşılıklı güven ortamı oluşmalı.

Ayarıca: Bir gelin hanımın kaynanasına, kaynatasına elti ve görümlerine hizmet etme, karşılarında el pençe divan durma gibi zorunluluk yoktur. Koca böyle bir baskı yapma hakkı yoktur. Gelin hanım o evde beyi için vardır.

Koca, ben ne dersem söz odur sen kimsin karşımda sen bir kadınsın, gibi hanımının gururuyla oynamak, onu aşağılamak, bağırıp çağırmak, yiğitlik değil, acizliktir.

Hanımını hafife almak, ona asık suratla bakmak, kaş çatmak, bakışlarıyla hareketleriyle, onu incitmek hakaret etmek gibi, davranışlardan kaçınmak. O ince ve nazik bir varlıktır. Kadın, erkeğe Mevla Teala’nın kutsal bir emanetidir, hanımını ailesinden alırken bir emanet olarak alır.

Hanımının her türlü ihtiyacını giderecek. Hanımını, sadece cinsi tatmin için değil, bir hizmetçi, bir köle değil, her şeyini onula paylaşabilmeği bir hayat arkadaşı, bir eş, bir hanım olarak alınır. O’senin cennetinde olabilir, cehennemin de, dinimizde emanet nasıl korunması gerekiyorsa öylece korunması lazım.

Evin idaresinde, onun fikrini sormalıdır. Kendini beğenmişlik ve yersiz, baskılar, ailede diktatörlük düzeninin hâkim olmasına sebep olur; sağlıklı aile ilişkilerine ve çocukların doğru biçimde eğitilmesine zarar verir.

Erkeğin ailede başarılı olması, ancak aile fertlerinin gönüllerine taht kurmasıyla mümkündür. Hanımıyla güzel geçinmek, onu himaye etmek ve onunla kaynaşmak.Erkek, kadına son derece şefkatli ve iyi muamele yaparak ailenin huzur ve geçimini sağlamalıdır.

Eve geldiği zaman güler yüzle selâm verip tatlı dil ile hal hatır sormalıdır. Asrı Saadete gidelimAshaptan bir zat hanımını şikâyet için Halife Hz. Ömer (r.a.) kapısına gider.

İçerden yüksek sesle kadın Müminlerin Emiri Hz. Ömer (r.a.) kızıp bağırmaktadır. Adaletiyle dünyayı titreten adaletin sembolü Koca Halife tamam hanım haklısın hanım der hiçbir şekilde hanımına karşılık vermez sessizce dinler.
Bu zat dışardan içerde olanları dinler, şikâyet etmeden geri dönüp giderken Hz. Ömer (r.a.) o anda dışarı çıkar, arkadan adama seslenir, bir derdinmi var diye. O zat durumu anlatır şikâyetten vazgeçtiğini söyler.

Ey Ömer görüyorum ki, hanımına hiç karşılık vermedin onun size karşı bağırıp çağırmasına hakaret etmesine, rağmen sen tamam hanım olur hanım diye hep alttan aldınız karşılık vermediniz, sabırla onu dinlediniz.

Adaletin sembölü, Hz. Ömer bin Hattap (r.a.) şöyle der. O benim hanımım, hayat arkadaşım,  acılarımı mutluluklarımı onunla paylaşıyorum,  nefsimi onunla teskin ediyorum, benim yemeğimi yapıyor, çamaşırlarımı yıkıyor, çocuklarıma bakıyor evimin bekçiliğini yapıyor, evde akşama kadar sabırsızlıkla yolumu bekliyor, beyim ne zaman gelecek diye,
O bana Rabbimin bir emanetidir, ben ona nasıl kızar bağırırım bu Haksızlık olur.

Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Onlarla yani hanımlarınızla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey hoşunuza gitmez de, Allah Teâlâ ondan birçok hayır takdir etmiş bulunur.” (Nisa Suresi: 19)

Kâinat’ın Efendisi hanımlarıyla istişare yapar, hanımlarına ayrı bir değer verir, sözlerini dinler onlarla her şeylerini paylaşırdı. Her konuda bizlere en güzel örnek olan Güzeller güzeli (s.a.v.) aile reisi olma noktasında da en güzel örnek olmuştur.

Hiç şüphe yok ki bu “hane-i saadet” ve aile, yeryüzünde gelmiş geçmiş ve gelecek hanelerin, kurulacak yuvaların en mes’udu, en bahtiyarı ve en bereketlisi idi. Bu hanede her zaman saadet kokardı. Maddi yönden dünyanın en fakir hanesi idi. Aylar geçer, bu hanede ne ateş yanar, ne de bir yemek kaynardı.

Hanımlarına düşen yer ise birer odacıktan ibaretti. O, peygamberliğin ruhundaki muhabbete rağmen hanımlarını sever ve şakalaşırdı. Onlarla kaynaşır, bütünleşir, onlara çok iyi davranır ve muhabbet ederdi. Allah Rasulü’nün (s.a.v.) kadına verdiği değer ne o güne kadar görüldü, ne de cihanda eşine rastlanamamıştır.

Hz. Aişe (r. anha) validemizle koşu yarışı bile yapardı. Kendini öldürmeye çalışan müşrikleri bile affederdi. Hanımlarına çok merhametli, çok nazik davranırdı. Hiç birinden hesap sormaz, bir işi niçin yaptın veya yapmadın diye kızmazdı.

Bir dönemde dokuz hanımını hiç problem çıkarmadan idare etmişti. İşte Sultanlar Sultanı (s.a.v.) bu kadar ince, hassas, narin bir aile reisi idi. Bütün hanımlarına karşı aynı sevgi, aynı şefkat ve aynı adaletle hareket ederdi.

Rasulü Zişan (s.a.v.) bütün kadınlara karşı kibar ve ince davranıyor ve böyle davranılmasını da herkese tavsiye ediyordu. Başkasına söylediklerini de pratik olarak bizzat hanımlarında gösteriyordu..

Hz. Aişe (r.anha) annemizden rivayet edilen bir hadiste “Allah Rasulü (s.a.v.) evinde herhangi bir insan gibi davranırdı. Kendi elbisesini yamar, ayakkabılarını tamir ederdi ve ev işlerinde hanımlarına yardımda bulunurdu” (Buhari)

“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en güzel olanıdır ve sizin en hayırlınız da, hanımlarına karşı ahlâk bakımından hayırlı olanınızdır.” Tirmizî, Radâ: 11,)

Kadın hizmetçi olarak görülmekte, İslam gelmeden önce cahiliye zamanında, kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü, kadının köle gibi çalıştırılır her türlü hakaret reva görülür miras hakkı şöyle dursun, insanda bile sayılmazdı. Bugün de yine aynı bazı yörelerimizde kadının hiçbir hakkı yok, kocasının bir kölesi, gibi muamele görmektedir.

Büyük bir zat şöyle buyurmakta “kara denizde 40 haneli bir köyde 50 tane hafız vardır. Ancak, kadına miras hakkı tanımazlar.”

Hâlbuki İslâmiyet, erkeklerin eşlerine karşı hoşgörülü olmalarını, kaba ve sert davranışlardan sakınmalarını istemiştir!! Kocanın hanımına karşı hak ve görevlerini hadisler ışığında şöyle sıralayabiliriz:

Bir kimse hanımına iyi davranmalı, onu kırmamalı, kaba davranışlardan sakınmalıdır. Efendimiz (s.a.s.) “Sizin en hayırlınız, hanımına karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de hanımıma karşı sizin en hayırlı olanınızım. Kadınlara ancak kerim olanlar ikram, kötü olanlar da ihanet eder.”( Aclûni, Keşfu’l-Hafa; ) buyurdu.

 “Bir mü’min erkek, bir mü’min kadına buğzetmesin! Çünkü onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Rada': )

Koca, hanımına hanım da kocasına ilgi göstermeli, saadeti evlerinde aramalıdırlar. Meşru olmayan yollara düşmemelidirler. İffet ve namus konusunda titiz davranmalıdırlar: "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını zinadan korusunlar. " (Nûr Suresi, 30) ayeti bunu ifade eder.

Erkek, hanımına ve çocuklarına dinî emirleri hatırlatmalı iyi yönde eğitmelidir. Koca, kendi mal varlığı ve imkânlarına göre hanımının nafakasını sağlayıp her türlü ihtiyacını gidermekle yükümlüdür. (Ebû Davud, Nikâh, 41).

Bu hususta cimrilik ettiği takdirde hanımı ilgili yöneticilere ve yargı makamlarına başvurup durumunu anlatabileceği gibi kocasına danışmadan malından harcama yapabilir. Koca, hanımına asla çirkinsin dememeli, yaptığı işte sürekli kusurlar aramamalı (İbn Mâce, Nikâh, 3)

 Hanımını asla dövmemeli (Buharî, Nikâh, 93), Hanımını sürekli zan altında tutup onu gizlice takip etmeye kalkışmamalıdır. (Müslim, İmâre, 56).

Ne mutlu karşılıklı sevgi, saygı, anlayış, hoşgörü ve tebessümle birbirlerine bakan, şahsiyetli eşlere. Dünyada temeli atılan bu kutlu yuvanın ahiretde devamına muvaffak olan bahtiyar ailelere. Selam ve dua ile.. 
 
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed”